Türkiye
Dünya
Ekonomi
Son aylarda sıkça duyduğumuz bir kelime; gladio. Ya da Türkiye'deki ismiyle Ergenekon... Peki, artık gelişmelerini ilk sayfalardan okumaya alıştığımız bu kavramlar nedir?

Gladio, ya da Türkçesi ile kılıç, kontrgerilla yapılanmalarının ilk kez açığa vurulduğu İtalya'da kullanılmaya başlanmış bir kelime. Gladius kelimesinden türemiş. Ancak, siyasi ve askeri otoritelerce çok farklı anlamlar teşkil ediyor. İşte hikayesi;

Dünya Gladio kelimesi ile, 3 Ağustos 1990'da tanışacaktı. Tarihler 3 Ağustos 1990'ı gösterdiğinde, İtalya Başbakan'ı onlarca kameranın önünde tüm dünyayı şoka uğratacak olan Gladio'nun varlığını açıklıyordu. İtalyan senatosunda yapılan açıklamalar kısa sürede tüm dünya basınında sarsıntıya yol açacaktı. Uzun bir yolun ilk adımı atılmıştı!



İtalya Başbakanı, Gladio'nun özellikle devletin askeri mekanizmalarında örgütlendiğini belirtiyordu. Askeri İstihbarat Teşkilatı SMSI'da ertesi gün büyük bir revizyona gidilecekti. Dünya, İatlya'daki büyük değişimi hayretle izliyordu...

Bu revizyona ilk tepki, eski SMSI başkanı Vito Micelli'den geliyordu:"Bu sırların açıklandığına inanamıyorum! Ben, bu olağanüstü gizli örgütün varlığını açıklamamak için hapis yattım. Andreotti ne yaptı? Tuttu bütün bu sırları Parlementoya anlattı!"

Gladio'nun amacı neydi? Neden ülkelerin önemli noktalarını ele geçiriyorlardı? İtalya makamları, bunun da peşini bırakmadı. Hazırlanan rapora göre Gladio, ABD tarafından 1950 sonrası kurulmuş ve Avrupa'yı Sovyet işgaline karşı korumayı amaçlayan bir örgüttü. Ayrıca, "acil" durumlarda ülke için operasyonlar düzenlemek de amaçlar arasında yer alıyordu. Gözler ABD'ye çevrilmişti. Ancak ABD ağırlığını kısa sürede hissettirecek, raporun ABD ile ilgli olan kısmını yok edecekti...

İtalyanlara göre Gladio, teröristlere silah ve bomba vermiş, oluşan suçları da solcu tarafa yüklemişti. Suçluları saklamış, kendi işlerine göre kullanmıştı.

İtalya'da Gladio, Danimarka'da Abdalon, İsviçre'de P26, Norveç'te ROC, Belçika'da SDRAS... Birkaç yıl önceden beri Türkiye'de Ergenekon. Şimdi biraz da Türkiye ayağına bakalım işin;

Nato'nun gizli orduları, Türkiye'ye 1952 yılında tam olarak yerleştiler. Kore'nin ardından, Türkiye'nin Stalin korkusu ile katıldığı Nato, Türkiye'nin başını onlarca yıl boyunca bırakmayacaktı(Belki de halen bırakmamıştır,bilemeyiz).

İsmet İnönü ve Menderes rekabetinde tarafları yöneten de Ergenekon idi. Muhafazakar basına göre Menderes, devlet içerisindeki Nato yapılanmasını deşifre ettiği için darağacına yollanmıştı.




Türkiye "komünizm telikesi var" ya da "faşizme geçiş yok" gibi sloganlar ile tam 20 yıl geçirdi. Bazen sağcı kesime verilen silahlar, birkaç ay sonra solcu kesime de verilebiliyordu. Ancak, tüm bu karmaşada "kumarı oynayanlar değil, oynatanlar kazanır" ilkesi yine uygulanacaktı. 81 darbesi ile onbinlerce kişi esrarengiz birşekilde yok olurken, yine onbinlercesi vatandaşlıktan atılıyorlardı. Tek kazanan, ülkenin yönetimine el koyan askeri güruh olacaktı. Demokrasiye atılmış büyük bir yara olması rağmen 81 askeri ihtilali, Türkiye'nin şimdiki Kore gibi olmasını kısmen önlemiştir.

Darbe sonrası, halen CIA ajanı oldukları iddia edilen birçok kişi devletin üst kademelerinde görev aldı, hatta başbakan oldu. Özal'dan Ecevit'e onlarca kişi üzerinde oyunlar oynandı. Ancak, bu profosyonel oluşum kendisini ilk olarak Susurluk'ta deşifre edecekti. Bu olaydan itibaren "Gladio Türkiye'de de var mı?" soruları artmasına rağmen, olay kısa sürede kapandı. Yapılan danıştay saldırısı, Hrant Dink suikasti gibi onlarca olay Ergenekon'un üzerine gidilmesini engellemişti. Peki şu anda gerçekleşen dava gerçekten Ergenekon'u mu hedef alıyor?

Türkiye'deki operasyonların diğer ülkelerden farkı, gözaltıların birçok alanda yapılıyor olması. Sivil teşkilatlardan basına kadar birçok alana ergenekon soruşturması damgasını vurdu. Askeri yetkililer ile beraber muhalif kesimdeki insanların da göz alına alınması, muhalefet liderlerinin sert tepkisi ile karşılaştı...

Ergenekon, kim ne derse desin bu ülkenin bir gerçeği. Ancak, bu ülkeyi yönetenlere düşen görev, bu örgütleri temiz bir şekilde yok etmek...




Facebook'ta Paylaş

Dün gece Haber Türk'te, "Tarihin Arka Odası" isimli programı izliyordum. Bundan önce Murat Bardakçı'nın birçok defa büyük hatalar yaptığını çoğu kişi bilir. Abdülhamid'in içki içmesinden tutun onlarca arapça kelimeyi yanlış okumasına kadar...

Ancak, dün gece izlediğim bir yanlışı buradan düzeltmek istiyorum. En azından halkımız tarihi doğru öğrenmelidir. Murat Bardakçı dün gece, Kanuni'nin Fransuva'ya yazdığı meşhur, dansı yasaklayan mektubunun gerçek olmadığını söyledi. Bardakçı'nın, tarih basınında tanınmak için marjinal iddialar söylemekten kaçınmadığını biliyoruz(Geçen yıllarda İstanbul'un fethinde gemilerin karadan yürütülmediğini söylemiştir). Bardakçı, Fransuva'ya gönderilen bu mektubun, Fransuva hapiste iken gönderildiğini, yani Fransuva'nın dans ile ilgili hiçbir faaliyet yapmadığını biraz da alaycı bir ifade ile belirtti. Gerçekten öyle miydi?

Fransuva'nın hapis hayatı, Bardakçı'nın zannettiği gibi zindanlarda geçmemiştir. Eğer biraz güncel bakarsak şimdiki Apo'nun hapis hayatına bile benzetebiliriz. Muhafızlar ile halkın içerisine katılan, bir kral önemi verilen isimdi. Hatta, Bardakçı'nın iddiasını göz önüne alırsak Fransuva'nın Kanuni'den yardım istemek için yazdığı mektupta yalan olmalı. Çünkü, o mektup da hapis hayatı sırasında yazılmıştır...

Bir diğer konu, Fransuva'nın hapisteyken bile Fransa halkına emirler verdiğidir. Kendisi hapiste iken, kendi emri ile birçok sanat eseri Fransa'da yapılmıştır. Ancak Bardakçı, Fransuva'nın dans ile ilgili bir emir verecek durumda olmadığını söylüyor.

Ayrıca, bu mektup Osmanlı ve Fransa arşivlerinde bulunmaktadır. Ünlü Avusturyalı tarihçi Joseph Von Hammer, bu mektubun ardından Fransa'da dansın yaklaşık bir asır kadar askıya alındığını söylüyor. İşte o mektup;

"Ey Fransa Kralı Fransuva!

Sefirim Kebirimden aldığım mazhara göre malumatım oldu ki, memleketinde dans namında Ala Mele İnnas Fuhşiyyat ve Lubiyat yapıyormuşsun... İş bu Name-i Humayunumun eline vusulünden itibaren bu mel'anet rezalete son vermediğin takdirde, Ordu-yu Humayunumla gelip seni kahretmeye muktedir olurum."

Türklerde Okçuluk

Türklerde OkçulukOk, eski Türklerde millî silah olarak kabul edilmekte, çeşitli destan ve halk hikâyelerinde ondan bahsedilmektedir. Oğuz kelimesinin "oklar" mânâsına (ok+z) geldiğini, z'nin çoğul eki olduğunu iddia eden linguistler (dilbilimciler) de mevcuttur. Gerçekte "-z" eki birden çok şeyler için kullanılmıştır. "di-z, gö-z, sö-z, yü-z" gibi. Okun aynı zamanda sembol olarak kullanıldığı da olmuştur. Oğuzlar, Bozoklar ve Üçoklar diye iki, Göktürkler de on oklar diye on büyük kola ayrılmışlardı. Orta Asya'da yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen oklar, Türklerin ok yapımında çok mahâretli olduklarını göstermektedir. Dede Korkut Hikâyelerinde bir Türkün alp, yâni kahraman olabilmesi için, uçan kuşları ok ile düşürmesinin de şart olduğu belirtilmektedir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu Sultanı Tuğrul Bey, husûsî mektuplarında, ok ve yayı tuğra olarak kullanıyordu. Divan edebiyatında ise ok sevgilinin kirpiklerine yay da kaşlarına benzetilmektedir. Bu bir noktada mürşidin nazarıdır.

Osmanlılar zamânında okçuluk büyük bir ehemmiyet taşımış, okçuların yetişmesi ve eğitimi meselesi devlet seviyesinde ele alınmıştır. Anadolu beyliklerinde ve Osmanlılarda okçu birlikleri savaşlarda çok mühim rol oynamışlardır. Özellikle Birinci Kosova, Varna, Gazze, Mısır Seferi ve 1521 Belgrad Muhâsarası'nın zaferle neticelenmesinde bu birliklerin payı çok büyük olmuştur. Böyle güçlü birlikler teşekkül ettirebilmek için ok tâlimleri ve müsâbakalarının yapıldığı ok meydanları düzenlenmiştir. İlk olarak Orhan Bey Bursa'da, sonra Yıldırım Bâyezîd Gelibolu'da, Fâtih İstanbul'da gemileri karadan Haliç'e indirdiği yerde ve Yavuz Sultan Selim'de Yenibahçe'de ok meydanları inşâ ettirmişlerdir. İstanbul'daki ok meydanlarının sayısı otuz civârında idi. Belgrad, Üsküp, Edirne, Bağdat, Kahire, Amasya, Şam, Diyarbakır ve Cidde gibi daha birçok yerde de ok meydanları bulunuyordu. Bu meydanlarda ok tâlimlerinden başka koşular, pehlivan güreşleri ve diğer atletizm müsâbakaları da yapılırdı. Divan şâirleri usta sayılan kemankeşler (okçular) için methiyeler, şiirler yazarlar, rekor sayılan atışlarda nişantaşları dikilirdi. Üçüncü Sultan Selim'in attığı okun düştüğü yere dikilen menzil taşı bugün hâlâ yerindedir. Yavuz Sultan Selim Han'ın önünde ok atan kemankeş için zamânından çok sonra Yahya Kemal'in yazdığı şiir bunların en güzellerinden biridir. İkinci Bâyezîd Han, Genç Osman, Dördüncü Murâd, Dördüncü Mehmed Han, Üçüncü Selim Han, İkinci Mahmûd Han ve Sultan Abdülazîz Han gibi pâdişâhlar, kabri Ok Meydanı'nda olan Dâmâd İbrahim Paşa, Kemankeş Ali Paşa, Kemankeş Ahmed Paşa, Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Deli Hüseyin Paşa gibi vezirler, okçulukta zamanlarının şampiyonu idiler.

Ok talimleri rüzgârın cihetine göre yapıldığından böyle her rüzgâra mâruz yerler meydan olarak seçilmezdi. Ok meydanlarının bakımı ile uğraşanlara "ihtiyar" denilirdi. Her meydanın üç ihtiyarı olup, baş sorumlu "şeyhü'l-meydan" diye adlandırılırdı. Bunlar aynı zamanda okçuluk tekkesi şeyhliğini de yaparlardı. Şeyhü'l-meydan, kemankeş pehlivanların en kabiliyetli, zeki ve dürüst olanları arasından seçilirdi. Kemankeşliğe yeni başlayanlar ondan müsâde alırlardı. Şeyhü'l-meydan ile menzil ihtiyârı ve mütevelli, meydanın ve okçuluğun bütün meselelerini, ihtilaflarını çözerlerdi. Burada tâlim yapanların imtihanlarını yaparlar ve gençleri okçuluğa teşvik ederlerdi. Üç yüz metreye ok atabilen okçu, "kemankeş" ünvânını alırdı. Okçuluk tekkesi, her sene altı mayısta ok talimlerine başlamak için açılır, pazartesi ve perşembe günleri olmak üzere tâlimler altı ay devâm ederdi. Okçular, müsâbakalarına "koşu" derlerdi. Okçu meydanına öğleden evvel gelip yemekler yenildikten ve namaz kılındıktan sonra müsabaka başlardı.

Atışlar mesâfe atışı ve "hedefe atış" olmak üzere iki çeşitti. Bir de zarp vurma denilen sert cisimleri delme yarışı vardı. Hedefe atışlarda, hedef tabla veya "puta" denilen kalın meşinden yapılmış ve içi saman dolu cisimlerdi. Tabla iki ayak üzerine tespit edilir. İsâbeti haber vermek için etrafına çıngıraklar konulurdu. Menzil atışına katılanlar meydan sorumlularından olan ihtiyarlar ki "azmâyiş" denilen okları kullanırlar, dokuz yüzcüler, binciler ve bin yüzcüler diye dörde ayrılırlardı. Seksen gez aralıkta dikilmiş iki bayrak arasına düşmeyen oklar müsâbaka hâricinde tutulur, oku en uzağa atan kemankeş müsâbakayı kazanırdı. Târihte meşhur kemankeşlerin menzil dereceleri şöyledir: Tozkoparan İskender 1281 gez (845,4 m), Arap kemankeş 1124 gez (741,8 m), Sübaşı Sinan 1109 gez (731,9 m), Havandelen 1235 gez (815,1 m), Kazzaz Ahmed 1037 gez (684,4 m), Benli Karagöz 1161 gez (766,2 m), Deve Kemal 1205 gez (795,3 m), Çullu Ferruh 1223 gez (807,1 m) Kaptan Sinan 1232 gez (813,1 m), Bursalı Şela 1271 gez (838,8 m) Solak Bali 1239 gez (817,7 m) (Bir gez 66 cm'dir)

Okçular ok atarken, sol dizlerini yere koyup sağ dizlerini kaldırırlar "Ya Hak" diye salâ verip oku fırlatırlardı. Abdestsiz ok atmazlardı. Kazanan kemankeşin boynuna çaprazvârî şal takılır. Okçular tekkesine götürülürdü. Şeyhü'l-meyâdin de kazanana iltifât ederdi. Müsâbakalarda mükâfât koymak, sadece pâdişâhlara, vezirlere ve şeyhü'l-meydanlara mahsustu. Her yıl binlerce kemankeş yarışırdı. Topkapı Müzesindeki bir belgede; 1671'de sâdece Ok Meydanı'nda 3375 kemankeşin ok attığı belirtilmektedir.

Okçular, kullandıkları âletlere hürmet ederler, tâlim veya müsâbakalardan sonra yay ve oklarını tekkedeki dolaplarına koyarlardı. Okçuluk tekkeleri iki odadan müteşekkil olup birinde sohbet edilir diğerinde ise yemekler yenirdi. Okçuluk sporunun ve tekkelerinin kendilerine âit kuralları olup, bunlara riâyet etmeyenler, kemankeşlikten men edilmeye kadar varan birçok müeyyidelere tâbi tutulurlardı. İstanbul, Edirne, Bursa gibi pek çok şehirde ok îmâlâtçıları büyük çarşılar hâlinde toplanmışlardı. Osmanlı ordusunun ok ihtiyâcını cebeci ocağı karşılamakta, bu ocak tarafından îmal edilen oklar sandıklarla savaş meydanına götürülüp burada kemankeşlere dağıtılmaktaydı. Pâdişâhı ise, dört yüz okçu muhâfaza ederdi.

Osmanlının son zamanlarına doğru özellikle İkinci Mahmûd Han zamânında ateşli silahların iyice yerleşmesiyle, okçuluk eski önemini kaybetmeye başladı.

Türklerde Denizcilik

Türklerde DenizcilikTürklerde denizcilik Selçuklular devrinde başladı. İstanbul’u ve Marmara adalarını kuşatmak için o zamanlar güçlü donanmalar kurmak ihtiyacı duyuldu. Gemlik’i fetheden Selçuklular buralarda tersâneler yapmaya başlayınca, Bizanslılar bu durumu kendileri için tehlike kabul ederek, denizden saldırıya girişerek kızakları yakıp yok ettiler. Marmara’da üstünlük sağlayamayan Selçuklular, İzmir’i fethederek güçlü deniz donanmaları kurdular. Selçuklu Sultanı Alâeddîn Keykubad, Antalya ve civârını fethederek, Alâiye (Alanya)da tersaneler kurdu. Çaka Bey'in idâresindeki Türk donanması Midilli ve Sakız adalarını fethetti.



Selçuklulardan sonra Türklerin denize çıkışı Aydınoğullarından Umur Bey zamânında gerçekleşmiştir. Denizcilik alanında en büyük ilerleme Osmanlılar zamânında olmuştur. On altıncı yüzyılda dünyânın en güçlü denizci ülkesi Osmanlılardı. Hattâ Avrupa’nın birleşik donanmasını tekbaşına yok edebilecek üstün bir güçteydi. Yıldırım Bâyezîd zamânında denizcilik alanında büyük gelişmeler sağlanarak Ege kıyılarına hâkim olundu. Antalya’yı da ele geçiren Osmanlılar, Akdeniz’e açılma imkânı buldular.

Fatih Sultan Mehmed Han zamânında kara kuvvetleri gibi denizciliğe de önem verilerek güçlü donanmalar kuruldu. 1453’te Fâtih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul’u fethetmesiyle, İslâm târihinde bir devir açılmıştır. Fetih devrinde hutbeler “Hâkimülbahreyn ve Sultânülberreyn” (Denizlerin Hâkimi, Karaların Sultânı) diye okunmaya başlandı.

Kânûnî Sultan Süleymân zamânında Eğriboz, İnebahtı, Midilli, Sıgacık, Kocaeli, Mora, Karlı ili, Rodos, Biga, Mezistre sancakları birleştirilerek merkezi Gelibolu olmak üzere Kaptan Paşa Eyâleti kuruldu. Donanma komutanına da “Kaptan-ı deryâ” ismi verildi. Ancak bu ünvan, Barbaros Hayreddin Paşa'dan sonra “Beylerbeyi” olarak değiştirildi. Cezâyir-i Bahr-i Sefid eyâleti beyliğine de “Derya beyleri” dendi. Birinci Abdülhamîd Han zamânında kaptan-ı deryâ ismi yerine, donanma kumandanına “Bahriye nâzırı” ismi verildi.

On altıncı yüzyılda dünyâya hükmeden Osmanlılar, kapasitesi çok büyük gemiler yaptılar. Savaş gemilerine “Baştarda” adını verdiler. 1710 senesinde İstanbul’da yapılan ve “kalyon” ismi verilen savaş gemisi 3300 kişilik bir donanmaydı. O zamanları dünyânın en güçlü donanmasına sâhip olan Osmanlılar, Avrupa devletlerinin ısmarladıkları savaş gemileri ile ticâret gemilerini de yaparlardı.

Dünyânın en büyük tersâneleri İstanbul Haliç ve Gelibolu’daki tersânelerdi. Hattâ Venediklilerin vermiş olduğu gemi siparişi, Türk mühendislerinin gerçekleştirdiği planlarla bu tersânelerde yapılmıştır. Osmanlılar denizcilik ilmi konusunda da dünyânın en ileri ülkesiydi. 1515 senesinde Pîrî Reis tarafından, ceylan derisi üzerine çizilerek yapılan harita, Amerika kıyıları hakkında gerçeğe çok yakın ayrıntılı bilgi verir. 1528’de Glole Dore tarafından çizilen Amerika kıtasıyla ilgili haritası, Pîrî Reis’in çizmiş olduğu haritanın yanında çok basit kalır. Topkapı Müzesindeki Pîrî Reis'in haritasını görenler hayretler içinde kalmaktadırlar. Hâlen mevcût olan ve 1461 senesinde İbrâhim Reis tarafından çizilen harita da, Osmanlıların o devirde kesinlikle ilim alanında Batıdan üstün olduğunu gösterir.

Donanmada çok güçlü olan Osmanlılar deniz nakliyatında ve ticâretinde de çok ileri idiler. 800 yolcu taşıyan gemiler de yapılmıştır. Bahriye nezâreti teşkilâtı içinde Şirket-i Hayriye ve Haliç şirketleri vardı. 1843 senesinde kurulan Fevâid-i Osmaniye Şirketinin 108 senelik faâliyetine ve 1851 senesinde kurulan Şirket-i Hayriye’nin 94 senelik faaliyetine, 1913 senesinde kurulan Haliç hattındaki İtalyan şirketinin 22 senelik faaliyetlerine son verilerek, 1944 senesinde Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü'ne devredilmişlerdir. Çeşitli isim değişiklikleriyle bugüne kadar faaliyetlerini sürdüren kuruluşlar Türk denizciliğinin gelişiminde önemli rol oynamışlardır.

Türklerde Askerlik

Türklerin birçok özelliklerinin yanında en fazla ön plana çıkmış yönleri de iyi birer asker olmalarıdır. Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda devlet kurmuş olan Türk Milleti'nin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır. İlk Türk Ordusu M.Ö.209 yılında Mete Han tarafından kurulmuştur. Askerlik ilk önce Türklerde bir meslek, sonra da milli bir görev olmuştur. Türkler, mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlıklarını ve bütünlüklerini dünyaya tanıtmışlardır. Türk askeri cesur, fedakar, disiplinli ve saygılıdır. Arap düşünür Cahiz, "Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez" diyerek Türk ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanunî devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Büsbek (Busbecq), Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle söz eder:

"Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var."

Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar, İstiklal Savaşı'ndaki zaferimizi "Türk mucizesi" diye adlandırdılar.

Türklerde özellikle şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır. Allah yolunda, din, vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere "şehit", sağ kalanlara da "gazi" denir. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de: "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar." (Al-i İmran Suresi, 169) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir. Türk Milleti, "ölürsem şehit, kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış, son olarak İstiklâl Harbi'de bu inançla kazanılmıştır.

İslamiyet'in Muhafazası İçin

Hiç şüphesiz Türk Milletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur askeri teşkilatlanmadır. Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin imrendiği ve aynı zamanda korktuğu, çekindiği bir ordu olmuştur. Aynı zamanda Türk askeri düşmana korku, dostuna ise büyük güven vermiştir.

"Kılıç, Türklerin elinde bulunduğu sürece senin dinîne zeval yoktur." İmam-ı Azam'da Türklerin bu özelliğini şöyle belirtmiştir.

Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur. Türkler askerlik alanında birçok milleti etkilemiş, savaş gereçleri, giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir. Atı bir savaş aracı olarak da kullanan Türkler, bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler, kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir. Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardandır. Özellikle Türk okları, kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla, Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur. Türkler, at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir. Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımından, zaman içerisinde gelişip çoğalmış, ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği, temel özelliklerini, bütün Türk Milletlerinde muhafaza etmiştir. Merkez, sağ ve sol kollardan oluşan ordu, savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak, kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir. Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "hilâl taktiği" ,"bozkır taktiği", "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir. Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp, pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte, sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak, imha eder. Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi, İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır. Dandanakan Savaşı'nda, Malazgirt Meydan Muharebesinde, Miryakefalon'da, Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir. Türk Milletlerinin kuruluşu ya da İstiklalinde bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.Halk Ordu, Ordu da Halktır!

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk Milletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür. Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir. Çünkü Türklerde halk ile ordu düzeni aynıdır. Özellikle barış zamanında sivil ve asker diye bir ayırım yapılmamaktadır. Dolayısıyla aynı halka, yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk Milleti'nde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir. Bütün Türk Milletlerinde ordu, halk ile iç içe girmiştir. Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil, onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi. Bu sebeple Göktürkler, kitabelerde yazdığı şekliyle, fethedecekleri topraklara "süleyip konarlardı". Yani sadece "sü" (asker) göndermekle kalmaz, bunun yanında halkı o bölgeye "iskân" ederlerdi. Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin "Türkleşmesi" bu şekilde gerçekleşirdi. Yurt tutmayı amaçlayan "sülemek" ve "kondurmak" siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir. "Gaza ve cihat" aşkıyla XI. yüzyıldan itibaren Azerbaycan, Suriye ve Anadolu'ya giren Türkler, kendinden önceki bazı kavimler gibi, bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler, aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla, girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir. Çadırlarıyla, arabalarıyla, çifti-çubuğuyla bütün bir millet, Anadolu'ya yerleşmiş, buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur. Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi, askerî olduğu kadar, idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip, güçlenmesine imkân sağlamıştır.Türk'ün Dünya Nizamı

Türk Milleti'nin tarih boyunca kurduğu devletlerin sayısının 180'i bulduğu kabul edilir. Hatta pek çok tarihçi, araştırmalar derinleştirildikçe bu sayının daha da artabileceğini belirtmektedir. Bu devletlerden 16 tanesi ise dünya tarihinde etkili rol oynamış, çok güçlü devletlerdir.

Türk Milleti her biri diğerinden güçlü olan bu 16 devletle ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hakimiyetleri altında yaşayan farklı etnik kökene mensup toplulukları, her birinin dil ve din farklılıklarını koruyarak, barış, huzur ve güvenlik içerisinde, asırlar boyunca bir arada yaşatma becerisini göstermeleridir. Aynı topraklar üzerinde hakimiyet kuran farklı devletler ise bu başarıyı sağlayamamış, söz konusu topraklara bu kadar uzun süreli hakimiyetler sağlayamamışlardır.

Selçuklu ve Osmanlı Devletleri başta olmak üzere, Türk Milleti'ni bu coğrafyayla bütünleştiren ve güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir. Anadolu'yu fetheden, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç, Türk Milleti'nin özünü oluşturan son derece şerefli ve üstün bir harstır.

Dürüstlüğü ve mertliği ile tanınan Türk Milleti, zulümden ve haksızlıktan uzak duran, adaleti her zaman ayakta tutan, hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olan tutumuyla tarih boyunca üstün medeniyetler oluşturmuştur. Kendilerine tabi olan halklar da her zaman Türklerin yönetiminden razı olmuş, hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir. Bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar'ı, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu kapsayan coğrafyada, üç dine ve muhtelif mezheplere mensup, dilleri, kültürleri, ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır.

Türk Milleti, "ölürsem şehid, kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmıştır, son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl Harbi'de bu inançla kazanılmıştır.

  • Türklerde Askeri Teşkilatlanma

  • Türklerde Askerlik

  • Türklerde Denizcilik

  • Türklerde Okçuluk







  • Türk Devletlerinde Askeri Teşkilat

    · Mareşel Montecuccoli, bir çok Batı diline çevrilerek klasik olmuş tâbiye kitabında Türk ordusunu şöyle anlatıyor: " ...Osmanlı Devleti o derecede kudretli ve kuvvetli bir imparatorluktur ki, hesapsız sayıda, mükemmel eğitim görmüş askerlerden müteşekkil ordusu, her an harbe hazırdır. İstenildiği anda yürüyüşe geçebilen bu ordu, her zaman emre âmâdedir. Ordunun yürüyüşe başladığını daha düşman öğrenmeden Türk ordusu, muharebe sahasına girmiştir. 1660 yılında gemilere manda ve öküzleri koşup Tuna yoluyla Belgrat'a, Osiyek'e, Budapeşte'ye Türkler'in çektirdikleri gemiler ve taşıdıkları yiyecek ve ağırlıklar tarif edilemez, akıl almaz. Gerek ordu yürüyüşünü, gerekse ağırlık naklini Osmanlılar, bütün hileleri kullanarak saklarlar. Düşman casuslarına daima ters hedef verirler. Her seferindeki hileleri de bir öncekinden farklıdır. Nitekim herkesi Venedik seferi yapacaklarına inandırıp birden Transilvanya'da görünen Türk ordusu, şaşkınlık yaratmıştır. Malta'ya gideceklerini yayıp Girit'e sefer etmeleri de böyledir. Savaştan çok önce vaktiyle tedarik görmek, Romalılar'da usul ve kaide idi. Osmanlılar, zuhurlarından bu ana kadar Romalı'ların bu usul ve kaidesini aynen tatbik etmişlerdir. Osmanlılar ordusundaki her çeşit san'at erbâbı işçinin sayısı, şaşılacak kadar çoktur. Kılavuzları ve casusları da çoktur. Ordunun büyük ağırlıkları ve topları bulunduğu için nakliyeye ehemmiyet verilir. Diğer milletlerin tahammül edemedikleri, tâkat getiremedikleri meşakkatlere Türk ordusu alışıktır. Çok iyi siper ve tabya yaparlar. Ordunun yürüyüşü fevkalâde sür'atlidir. Bizde "Türk'e ayak kurşundan ve el demirdendir." atasözü meşhurdur. Türk askeri cesurdur. (krş. Cevdet, I, 92-3) Sayfa 325

    · Grenard Grenard, şevket devri Türk ordusunu şöyle anlatır:

    "Muharebe meydanında Türk askeri ölür teslim olmazdı. İlk çağırma emrine daima hazırdı. Her nefer yüzbaşısını tanırdı. Her nefer kumandanının kendisinden önce yığınak yerinde bulunacağından emindi ve ona göre davranırdı. Bu sûretle en kısa zaman içinde Sultan'ın emrinde çok tecrübeli, iyi silahlandırılmış, iyi atlandırılmış, iyi kumanda edilen, sayı bakımından olduğu kadar kalite bakımından da üstün bir ordu âmâde olurdu. Topçuya çok hususî bir ihtimam gösterilirdi. Top sayesindedir ki II. Mehmet İstanbul'u almıştı. Top sayesindedir ki Osmanlılar başlıca zaferlerini kazanmışlardı. Top boldu, çeşitliydi, iyi imal edilmişti ve kullanılmasını fevkalâde iyi bilen ellerdeydi. Bilhassa ağır Türk topları, dehşet vericilikleriyle meşhurdu. XVII. asırda bile dünyanın en iyi topu ve topçusu Türk ordusundaydı. Yardımcı sınıflar iyi yetiştirilmişti: Cebeciler, demirciler, nakliyeciler ve her türlü yardımcı sınıf. Türk levazım teşkilatı yer yüzünün en iyisiydi. Asker, ülkenin sırtından geçinmezdi; levazımın kendisine verdiğinden başka ne yemek, ne almak isterse hepsini öderdi.

    Sayfa 326

    · XVI. asırda Türk ordugahını gören Postel "dünyanın en ilâhî düzeni= le plus divin ordre du monde" ibaresini yazmaktan kendisini alamamıştır.

    · XV. asırda Bertrandon de la Brocquiere: "Bizim 10 askerimizin yaptığı gürültüyü, 1.000 Türk askeri bir araya geldiği zaman duymadım." diye yazar.

    · Rodos'u teslim almak üzere kaleye giren 30.000 askerden bir tek gürültü, bir tek kelime, adım seslerinden sonra hiçbir şey duyulmadığını gözleriyle gören Hristiyan müşahidler hadiseyi yazmışlardır.

    · Paule Jove, Türk askerinin Hristiyan askerinden 3 üstünlüğü olduğunu kaydeder: Kumandanlarına körü körüne itaat, muharebe meydanında canlarını sakınmamak, yiyip içmeksizin çok uzun yol yürüyebilmek.

    · Thevenot: "Bir şeyleri eksik olduğu zaman sadece sabrederler. Giyimleri ve teçhizatları hafif, yorgunluğa mütehammildirler, sür'atleri hayret vericidir. Cengiz Han'ın askerlerine benzerler." diye kaydediyor.

    · Postel: "Hristiyan askerinin 3 gün 3 gecede aldığı yolu, Türk askeri bir gecede alır." diye yazmaktadır.

    · Busbeçg: "Teşkilatının kudreti ne olursa olsun, Türk ordusu nâmağlub bir ordu değildi. Pekala mağlubiyetlere de uğradığı oldu. Ona mukavemet edilemez kudretini veren başlıca iki hususiyet vardı: Daima seferberlik halinde, daima emre âmâde idi ve sefer yolu ne kadar uzun olursa olsun yürümeye hazırdı. Halbuki Avrupalılar her yeni sefer için büyük masraflarla yeniden asker toplamaya mecburdular ve üstelik bu askerlerin iradesi kısa zamanda gevşiyordu. Diğer taraftan Türkler bir başarısızlıkla karşılaşınca aynı teşebbüsü tekrarlamak, gene tekrarlamak karakterinde idiler. Bu sebat, inatçılık ve tâkıyb fikri Osmanlı prensibi idi. Cengiz'in, Timur'un, Babur'un prensibi de bu idi. Bu tâkıyb fikri ve muvaffak oluncaya teşebbüse devam azmi, şüphesiz devletin malî gücü sayesinde olabiliyordu. Ordu ile devlet iyice kaynaşmıştı ve maliye bu gücün emrindeydi. Halbuki Batı'da ordular, sosyal yapının üzerinde ve dışında, sonradan eklenmiş müesseselerdi. Bunun neticesi olarak Avrupa orduları için normal kaynaklar bulmakta müşkilat içindeydi. Avrupa hükümdarları üst üste yığılan istikrazların yükü altındaydı. Charles Quint bile bu durumdaydı. Türkiye'de ise aksine ordu hükümetin normal imkânları içinde hayatını devam ettiriyordu. Sayfa 265

    · II. Murad ve Fatih Mehmed zamanında 22 yıl Türkler arasında esir olarak yaşıyan ve sonradan Almanya'ya dönerek hatıralarını yazıp bastıran Georg von Mühlenbach (s.432): "100.000 atın bulunduğu Türk ordugâhında bir tek atın kişnemesinin bile duyulamayacağını" yazmaktadır. Sessizliğin savaş sırasında ne derecede işe yarayacağı âşikârdır.

    · Babinger: "Türk ordusundan hâkim olan mâneviyât, muhakkak ki herhangi bir düşman ordusununkinden çok üstündü." der.

    · Gene II. Murad devrinde Türkiye'ye gelip Türk ordusunu gören De la Brocqiere şunları yazar:

    "Ordudaki büyük emirler ve kumandanlar; öyle basit bir kıyafette idiler ki, onları, alayların içinde alelâde neferlerden ayırmak imkânsızdır. Padişahı (II. Murad'ı) camide namazını kılarken görmeye muvaffak olabildim. Ne tahta benzer ki bir koltukta ne bir iskemlede değil, fakat yere serilmiş bir seccadede ibadet ediyordu. Çevresinde, arkasında veya başı üzerinde, mevkiini işaret eden hiçbir şey yoktu."

    · XVII. asrın son yarısında, bu haşyet verici sessizlik hâlâ devam ediyordu. Türk ordusu pek büyük bir sessizlik ve Majeste'nin (XIV. Louis) askerleri arasında tasavvuru müşkül bir tevazu içindeydi. Sayfa 266

    Yabancıları her şeyden fazla şaşırtan bu sessizlik bahsine Busbecq tekrar döner ve Kânûnî'nin Amasya ordugâhını şöyle tasvir eder:

    "Bu muazzam kalabalık içinde medhe değer görünen nokta, sessizlik ve disiplindir. Hiç bir bağrışma ve uğultu yoktur. Halbuki alelâde kalabalıklarda böyle şeyler eksik olmaz. Herkes kendisine tayin edilen noktada rahatça duruyordu. Paşalar, sancak ve alay beyleri, yüzbaşılar ve daha küçük Türk subayları yerlerine oturmuşlardı. Alelâde neferler ayakta idi. En çok göze çarpan topluluk, sayıları bir kaç bine erişen yeniçerilerdi. Bunlar, diğer birliklerden ayrı bir yerde uzun bir saf halinde duruyorlardı. O kadar sessizdiler ki, benden çok uzakta bulunmadıkları halde, acaba canlı insanlar mıdır, yoksa birer heykel midirler diye tereddüt ediyordum. Bu mevki'den ayrıldığım zaman; hoş bir manzara göründü. Sultan'ın hasa alayı atlar üzerinde, yerlerine dönüyorlardı. Atlar gayet güzel ve yüksek olduktan başka, gayet bakımlı ve süslü idi.

    · İstanbul'a gelen Fransız rahiplerinden Canillac, Türk askerinin harp adamları değil keşiş sanılacak derecede sessiz ve mütevazı olduğunu, Dîvân-ı Hümâyûn'da vezirlerin bile yüksek sesle konuşmadıklarını kaydediyor. Sayfa 268

    · Gene Iorga (I, 198-9 ) şöyle der: "Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi ülkenin halkı için bir felaket, bir Türk ordusunun geçişi bir saadetti. Halk, Türk ordusunun kendi memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi; zira zengin Türk ordusu ile geniş ölçüde alış veriş yapardı. Balkanlar'da genç hristiyan kızları, tek başlarına mal satmak için endişesizce Türk ordugâhına girerlerdi. Böyle bir durum Avrupa orduları için tamamen imkânsızdı.

    · Çağdaş büyük Fransız yazarı Montaine'in kaydettiği gibi Yavuz'un ordusu memlûklerin Şam şehrine girerken, şehri çepeçevre kuşatan hârikulâde meyve bahçelerine el bile değdirmemişti. Türk ordusunda disiplin o derece idi. Sayfa 268, 269 ve 270. yarısına kadar

    · Meşhur İngiliz diplomatı Ricault, Orduy-u Hümâyûn ile köprülü-zade Fâzıl Ahmed Paşa'nın Uyvar seferine katılmıştır. Müşahadeleri arasında şunları anlatır: "Gerek vezîr-i âzamın, gerek diğer büyük kumandanların otağlarına çadırdan fazla saray demek doğru olur. Fevkalâde büyük olmaları, muhteşem ve hârikulâde süsleri, çeşitli dairelere ayrılmaları, otağlara saray manzarası verir. En konforlu şehirlerde bile bu otağlardaki huzur yoktur. Aslında bu otağlara mermer, yahut başka değerli taşlardan yapılmış saraylardan fazla masraf edilmektedir. Zira otağın ömrü azdır, bir kaç yılda yenilenir. Saraylarsa, asırlarca ayakta kalır. Bu otağlar ve onları taşıyan kazıklar çok ağır çektikleri için nakilleri kolay değildir. Fakat bütün eşyalarıyla beraber bu seyyar saraylar, menzilden menzile taşınır. Türk ordusu günde 5 veya 6 saat yürür, daha fazlası cebri yürüyüştür ve fevkalâde hallerde olur. Bütün ordu ağırlıkları at, katır ve develerle taşınır. Otağ kurucular, bir menzil önden giderek otağı hazırlarlar. Otağı sahipleri menzile gelince, otağlarını kurulmuş ve hazır bulurlar. otağ kurucu ekip, ordudan daima bir gün ileridedir. Aslında her otağ çifttir, birinde otağ sahibi yatıp dinlenirken, diğer otağ bir menzil ileride kuruluş halindedir. Türkler her menzili "konak" tabir ederler. Bu durum Türk ordusunda çok büyük sayıda deve, katır ve diğer yük hayvanlarının bulunmasını icap ettirir. Bu hayvan kervanlarına memur askerler de çok büyük sayıdadır. Bu da büyük masrafı mûcip olmaktadır. Fakat benim fikrime göre, bu halden daha fazla bir ihtişam gösterişi mümkün değildir ve Osmanlı İmparatorluğu bunu gerçekleştirmiştir. Ordu da düzen tek kelimeyle fevkalâdedir. Fikrimce bu düzen, içki yasağı ile sağlanmaktadır. İçki yasağı, Türk askerini itaatkâr, uyanık ve kanaatkâr yapmıştır. Ordugâhta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir. Halk ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez. Ordu geçtiği yerde her şeyi peşin para ile satın alır; hanlarda geceleyin asker parasını öder. Türk ordugâhına, kızlarına tecâvüz edildiği için şikayete gelen anneler görmek mümkün değildir. Malının asker tarafından yağma edildiğini, hoş olmayan herhangi bir muameleye muhatap olduğunu söyleyerek şikayete gelen de yoktur. Zîrâ böyle şeyler olmaz. Bu düzen, Türk ordusunu muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür. Biz Hristiyanlar'ın ordularına ise şarap, Türk ordusunda görülenlerin tamamen aksine husule getirir. Türkler bunu çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir. Ordugâhlarına şarap girmemesi için her türlü tedbiri alırlar. İki üç gün önce bir konağa vâsıl olduk, bu konakta meyhaneler vardı, ordu orada bulunduğu müddetçe meyhaneler kapatıldığı gibi , her türlü şarap alış verişi ve satışı da yasak edildi. Türk ordugâhı her zaman için son derece temizdir, en küçük bir çöp görülmez. Her çadırın yanına, tabiî ihtiyaçlar için geçici çukurlar kazılır ve bu çukurlar ordu hareket ederken toprakla doldurulur. Bu suretle Türk ordugâhı, en temiz şehirlerden daha temizdir. Büyük yaz sıcaklarında yürüyüş olduğu zaman, nakliye katarları, gecenin 7. saatinde harekete geçirilir. Vezîr-i âzam ve maiyeti ise gece yarısından az sonra yürüyüşe başlar. Bu sûretle gündüzün zahmetli yürüyüşler yerine, gece yürüyüşleri tercih edilir. Her birliğin önünde öylesine bol miktarda meşale yakılır ki; gökyüzü, gündüz gibi aydınlanır. Bu işi "Meşaleci" denilen ve Şam yahut Halep ayetlerinden gelen Arap Birlikleri yaparlar. Bu birlikleri "Meşalecibaşı" denilen subayları düzenler. Belgrad'dan geçerken genç Sırp kızları ordugâha geldiler. En iyi elbiselerini giymişlerdi. Getirdikleri malları birliklerin içine girip sattıktan sonra çekilip gittiler. Hangi yerden geçtiysek köylüler, orduyu sevinçle karşılıyorlardı. Türk askerine bol bol mal satıp çok para kazanıyorlardı." Sayfa 300, 301 ve 302

    · Üstün nişancı olan Türk askeri, üstün süvari idi de, doğuştan atlıydı. Bin yıl önce bir Hristiyan müellif, Türkler için: "Atlarıyla beraber doğmuş sanılırlar." demişti. Türk ordusu da esas bakımdan atlı bir ordu idi. Süvarilik meziyetleri XIX. asırda bile üstün kalmıştı.

    · 1827'de Sir Adolphus Slade şöyle yazar:

    "Türk süvarileri atlarına çok hakimler. Günlerinin çoğu at üzerinde geçer. Eğitimleri sert ve çok disiplinlidir. Atlarını daima muharebe sahasının icaplarına göre terbiye ederler. Eğitinde Türk süvarisi atını alevlere bürünmüş fıçılara, silah ateşlerine, domuz ayaklarına doğru sürer ve düz duvarlardan aşırır. Onun için Türk atı, muharebe meydanına girince ürkmez. Türk süvarisi atını sürmekteki mahareti kadar, dört nalla giderken nişan alması ve vurması ile de meşhurdur, çok keskin nişancıdır. Cirit atmada Türk süvarisinin üzerine yoktur. Hiç bir süvari, Türk süvarisi ile teke tek döğüşemez, mağlup olur. Türk atlıları 100 yarda gibi kısa bir mesafede baskın tarzında taarruz eden nâdir dünya süvarilerinden biridir. Bu kabiliyetin ârızalı arazide ne derecede ehemmiyet taşıdığı âşikârdır. Nitekim Kelefçe muhaberesinden sonra Rus süvari subaylarıyla konuştum. Niye Türk süvarileri karşısında âciz kaldıklarını sordum. Arazinin Rusya'da bile alışmadıkları derecede ârızalı olduğunu, atlarının böyle arazide hareket edemediklerini, meşhur kazak süvarilerinin bile Türk atlarına yetişemediğini söylediler. Kelefçe muharebesinde Türk süvarisinin hareket kabiliyeti inanılmaz bir şeydi. "Deli" denilen Türk süvarisinin cesaretine, benimle beraber muharebe meydanında bulunan arkadaşım İngiliz süvari yüzbaşısı Chesney'de hayretler içinde kaldı. Rus subayları bile Türk süvarilerinden "muhteşem cengâverlermiş" diye bahsetmeye başladılar.

    Bir Rus subayından dinledim.

    "Şumnu kalesinden bize taarruz için çıkan Türk süvarilerinin atlarını şaha kaldırarak gelmeleri, bana şövalye romanlarını hatırlattı, heyecanlandım." diyordu. "Türk süvarileri, ellerindeki mızrakları havaya atıp tekrar tutarak atlarını dört nala sürüyorlar ve yürük atları üzerinde, uçan kuş sürüleri gibi, ovaya akıyorlardı. Doludizgin at süren bu gözü pek insanların bazen kalpakları başlarından uçuyor, cepkenlerinin geniş yenleri yaprak gibi açılıyor, yağız atlarının kuyrukları rüzgârda dalgalanıyor ve ölüme göz kırpmadan ilerliyorlardı. Derken Rus süvarileri ile mızraklaşmaya başlıyor, ölüyor veya öldürülüyorlardı. Bu akım birden bir hengâme halini alıyor, dalgalanıyor, karışıyor, naralar yeri göğü inletiyordu. Kanlı muharebeden arta kalan süvariler, yıldırım gibi çark ederek aynı sür'atle dönüyorlardı. Fakat ric'at taktikleri şaşırtıcıydı. Öylesine dağılıyorlardı ki, iki atlıyı bir arada görmenin imkânı yoktu. Bu sûretle kendilerini tevcih edilmiş Rus toplarını hayal kırıklığına uğratıyorlardı. Rus topçuları teker teker her Türk süvarisine bir mermi göndermeyi göze alamıyorlardı. Bu sûretle geri çekilen Türk süvarilerinin çok azı şarapnel isabeti aldı. Açıkta Türk süvarisini karşılayamayacağını anlayan Ruslar, bu defa müstahkem tabyaların arkasına sinerek Türk süvarilerini beklemeye ve onları mustahkem siperlerin önünde kırmaya karar verdiler. Türk süvarisi bu defa da taarruza geçmekten çekinmedi. Ölümden zerrece korkuları olmadığı âşikârdır. Rus siperlerine doğru yaklaştılar. Siperlere az kala atlarını dizginleyip bir an siperlerin ardındaki Rus kazak süvarilerine küfrediyor, onları kızdırıp siperlerden çıkarmak istiyorlardı. Siperlerin önünde bir an kalıp derhal çekildikleri için isabet almıyorlardı. Âdetâ şehir meydanında cirit oynuyorlardı. Bu yaptıkları artık süvariliğe bile sığar şey değildi. Tam manasıyla at canbazlığı idi. Rus topçusunun ateşi altında, ateşten mümkün olduğu kadar kaçınıp isabet almamaya çalışarak siperlere yaklaşıp piştovlarını Ruslar'ın üzerlerine boşaltıyorlardı. Fakat bir an geldi ki Rus toplarının ateşi şiddetlendi. O zaman Türk süvarisi ric'ate başladı. Ama atlarının üzerlerinde görünmüyorlardı, kafalarını atlarının karnına sokup çekiliyorlardı.

    Fakat başları atlarının karnında çekilmeleri çok kötü netice verdi. Zira çevrelerini görmüyor, yanlız istikamet tayin edebiliyorlardı. Kumandanları Reşit Paşa'nın yalnız başına Rusların önünde kalakaldığını göremediler. Bir kazak yüzbaşısı, Rus siperleri önünde şaşkın şaşkın bakan bir Türk süvarisini fark etti. Süvarinin üzerindeki parlak üniformadan, bunun büyük bir Türk subayı olduğunu anlamıştı. Reşit Paşa Serdar başkumandandı. Kazak yüzbaşısı atını sürdü, paşanın kolundan tuttu. Paşa şaşırmıştı. Tarihte ilk defa olarak bir Türk Serdarı'nın düşmana esir düşmesine bir saniye kalmıştı. Fakat o sırada ric'at eden bir Türk süvarisi durumu görmüş, atını gerisin geriye Serdar'a doğru sürmeye başlamıştı. Yıldırım gibi yetişip piştovuyla kazak yüzbaşısını alnından vurdu. Reşit Paşa'nın atının dizginlerini kavrayıp çekti. Ve paşasıyla beraber Şumnu istikametinde gözden kayboldu. Hadise yalnız bir an sürmüştü. Ruslar siperlerinin arkasında sadece şaşkın şaşkın seyrediyorlardı. Böyle bir vak'a olmamış gibiydi, sanki hayal görmüşlerdi.

    XIX. asırda böyle olan bir süvarinin, XVI. asırda ne olduğu kıyas yoluyla kolayca tahayyül edilebilir. İngiliz amiralinin tasvir ettiği Türk süvarisinin, akıncılar soyunun son fertlerinden biri olduğu aşikardır.

    · 1789 tarihli bir Almanya İmparatorluk askeri jurnelinde: "Avrupa'nın en âlâ süvarisi olan Osmanlı süvarisi" denmektedir. Bu sûretle son zamanlara kadar Türk süvarisinin kesin şekilde Avrupa süvarisinden üstün olduğu anlaşılır. Fakat XVII. asırdan sonra muharebelerin mukadderâtı artık süvarinin elinde değildi, piyadenin eline geçmişti. Sayfa 263 ve 264

    · Charles-Quint'in Kânûnî nezdindeki büyükelçisi Baron ve Busbecq:

    "Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bir ordu galip gelecek ve Pâyidâr olacak, diğeri de mahv olacaktır. Çünkü şüphesiz, ikisi de sağlam sûrette devam edemezler. Türkler'in tarafında, kuvvetli bir imparatorluğun bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var; sefer görmüş askerler, zafer îtiyadları, meşakkatleri tahammül kabiliyeti, birlik, düzen, disiplin, kanaatkârlık ve uyanıklık var. Bizim tarafta ise, umûmi fakirlik, hususî israf, sarsılmış kuvvet, bozulmuş mâneviyât, tahammülsüzlük ve idmansızlık var. Askerlerimiz serkeştir, subaylarımız tamâkârdır. Disiplini istihkar ediyoruz. Sebatsizlik, serkeşlik, sarhoşluk, sefâhat, bizde bol bol mevcuttur. Bütün bunların en kötüsü düşmanın (Türkler'in) zafere, bizim de hezimete alışkın bulunmamamızdır. Neticenin ne olacağını tahminde tereddüt, artık caiz midir? Yalnız İran, bizim lehimize işe müdahale ediyor. Çünkü düşman, hücûma teşebbüs ettiği zaman arkalarını tehtid eden tehlikeyi (İran-ı) hesaba katmak mecburiyetindedir. Fakat İran bizim mukadderâtımızı geciktirmekten başka bir iş görmüyor. İran bizi kurtaramaz. Türkler, İranlılar ile işlerini neticelendirdikleri zaman, bütün Doğu'nun kuvvetlerinden yardım görerek, bizim boğazımıza atılacaklardır. Bu tehlikeye karşı ne kadar hazırlıksız bulunduğumuzu düşünmekten korkuyorum. (1 Haziran 1560'da Almanya'ya gönderdiği mektup) (Türk mektupları, H.C. Yalcın tercümesi. 141-2). "İlk dikkat ettiğim husus, muhtelif teşkilatı mensup Türk askerlerinin, kendi karargâhları içinden hârice çıkmamaları idi. Bizim karargâhlarda cereyân eden işleri bilenler, buna inanmakta zorluk çekerler. Fakat gerçek şu ki, her tarafta tam bir sükûnet ve sessizlik hüküm sürüyordu. Kat'iyen kavga ve münakaşaya tesadüf edilmiyordu. Hiç bir türlü zorlama ve şiddet harekâtı görülmüyordu. Sarhoşluktan yahut kafa kızgınlığından ileri gelmiş yüksek sesler bile yoktu. Bundan başka, her taraf tertemizdi. Gübre yığınları, süprüntüler görülmüyordu. Göze, yahut buruna fena gelecek hiç bir şeye tesadüf etmedim. Bu gibi şeyleri Türkler yakıyorlar, yahut uzağa götürüyorlar. Neferler de büyük bir çukur açarak, pislikleri oraya gömüyorlar ve karargâhı tertemiz tutuyorlar. Bizim askerimiz arasında olduğu gibi hiç bir tarafta bir sarhoşluk, cünbüş yahut kumar gibi şeylere tesadüf edemezsiniz. Türkler kâğıt ve zar oyununu bilmezler. (s 201) Bundan başka, düşman memleketinde bulundukları ve muharebe yakın olduğu zaman, Türk askeri, ordularını başka bir zaman için geri bırakabilirler. Açlık yüzünden zayıf düşmüş oldukları bir sırada muharebeye girmemeleri için böyle yapılır. Bu emre itaat hususunda tereddüt gösterirlerse padişah, bizzat öğle üzeri, ordunun göreceği bir yerde yemek yer. Bu sûretle herkes, aynı vechile hareket etmeye cesaretlendirilmiş olur. (s204-5) Türk ordugâhında (Amasya yakınlarında) bir bayram namazı seyrettim. Sarıklı başlardan mürekkep büyük bir topluluğun toplanmış olduğunu gördüm. Derin bir sessizlik içinde namazı idare eden dîn adamının sözlerini dinliyorlardı. Her saffın belirli bir durumu vardı. Ayrı saflar, dizildikleri açık sahrâda, tıpkı bir duvar gibi uzanıyordu.

    ÇANAKKALE ZAFERİ İLE İLGİLİ ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN ALINTILAR

    İngiliz Genarel Maude:

    "Başka millet askerinin, artık muharebeyi kaybettik, yenildik diye silahını bırakıp savaştan vazgeçtiği hallerde, Türk askeri için muharebe yeniden başlar."

    İngiliz Genareli Oglander:

    "Türk Askerlerinin savaş ve muharebe için haiz olduğu yüksek niteliklerin önceden lâyıkiyle bilinmemesi İngilizler için felâket olmuştur. Türk askerlerinin ne yaman muharip olduğunu İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra denemeyle anlamışlardır."

    Çanakkale'deki Müttefik Ordular Başkomutanı olan İngiliz Generali Hamilton

    "Çok cesur harbeden, iyi sevk ve idare edilen asil Türk Ordusunun karşısında bulunuyorsunuz." AVUSTURYA GENEL VALİSİ LORD CASEY

    "Biz Çanakkele yarımadasında Türkler'le savaşarak ve binlerce insanımızı kaybederek, kahraman Türk milletine ve onun eşsiz vatan sevgisine duyduğumuz büyük takdir ve hayranlıkla ayrıldık." Bütün Avustralya'lılar mehmetçiği kendi evlâtları gibi sever. Onun mertliği, vatan ve insan sevgisi, siperlerdeki dayanılmaz heybeti ve cesareti, bütün Anzakları hayran bırakan yurt sevgisi, insanlığın örnek alacağı büyük hasletlerdir. Mehmetçiğe minnet ve saygılarımla.

    GENERAL HAMİLTON- Çanakkale'de Müttefik kuvvetleri başkomutanı

    "Kılıcı insafsız bir maharetle kullanan Türk eli, mağlup ettiği insanların yarasını sarmakta da ustadır."

    İngiliz Mareşal Frenç:

    "Türk askerleri korku bilmez, dünyada yenilgi adında bir kavram tanımaz. Türkler Asya'nın centilmenleridir."

    BEŞİNCİ OSMANLI ORDUSU KUMANDANI MAREŞAL LİMAN VON SANDERS

    "Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk'lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba, en önemli yemekleriydi. Sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarında yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı. Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvî bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim."

    Lord Byron

    "Şehitleri şehit yapan ölümleri değil, ölümlerinin sebebidir."

    Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton

    "...Evet, insan ruhunu yenmek oluyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attı. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı ALLAH'larından ayırmak için başka ne yapabilir!..."

    Üsteğmen Casey

    "25 Nisan 1915 günü Conk Bayırı'nda Türkler ve birleşik kuvvetleri arasında korkunç siper savaşları oluyor. Siperler arasında 8-10 metre mesafe var. Süngü hücumundan sonra savaşa ara verildi. Askerler siperlerine çekildi. Yaralılar ve ölüler toplanıyor. İki siper arasında açıkta ağır yaralı ve bir bacağı kopmak üzere olan İngiliz yüzbaşısı avazı çıktığı kadar bağırıyor, ağlıyor, kurtarın diye yalvarıyordu. Ancak hiçbir siperden, kimse çıkıp yardım edemiyordu. Çünkü en küçük bir kıpırdanışta yüzlerce kurşun yağıyordu. Bu sırada akıl almaz bir olay oldu. Türk siperlerinden beyaz bir bayrak sallandı. Arkasından aslan yapılı bir Türk askeri, silahsız siperden çıktı. Hepimiz donup kaldık. Kimse nefes alamıyor, ona bakıyorduk. Asker yavaş adımlarla yürüyor, siperdekiler nişan almış bekliyordu. Asker yaralı İngiliz subayını okşar gibi yerden kucakladı, kolunu omzuna attı. Ve bizim siperlere doğru yürümeye başladı. Yaralıyı usulca yere bırakıp geldiği gibi kendi siperlerini döndü. Teşekkür bile edemedik. Savaş alanlarında günlerce bu kahraman Türk askerinin cesareti, güzelliği ve insan sevgisi konuşuldu. Dünyanın en yürekli ve kahraman askeri Mehmetçiğe derin sevgi ve saygılar...

    1. Dünya Savaşı

    I.Dünya Savaşı Nedenleri
    Osmanlı İmparatorluğu 'nun yıkılıp yok oluşunu ve yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kurulmasını hazırlayan I. Dünya Savaşı dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da büyük önem taşır.

    Bu savaşın çıkışı, olayların büyük bir savaşa doğru akışı, Osmanlı İmparatorluğu 'nun bu savaşa sürüklenişi tarihsel bir gelişimin bir sonucudur. Bu savaş, Fransız Devrimi ve 25 yıla yakın süren devrim savaşlarının meydana getirdiği politik, sosyal ve ekonomik gelişmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu. Ulusalcılık hareketlerinin liberalizmden daha büyük güç kazandığı, ulusal devletlerin hammadde kaynakları ve üretim mallarına pazar bulmak için yaptıkları mücadele, sömürgecilik ve emperyalizm adı altında 19. yy.ın 20. yy.a bıraktığı kötü bir mirastı. 19. yy.ın ikinci yarısında İtalya ve Almanya siyasal birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesini bozmakla kalmadı, özellikle Balkan uluslarının ulusalcılık ve bağımsızlık hareketlerini kamçıladı. Avrupa'daki ekonomik-politik-askeri gelişmeler Alman-Avusturya-İtalyan yakınlaşmasına, Üçlü İttifak'ın kurulmasına yol açtı. Buna karşılık İngiliz-Fransız-Rus yakınlaşması da Üçlü İtilaf'ı oluşturdu.

    1871'de Alman birliğinin kurulmasından sonra Başbakan Bismark, Almanya'yı Fransız-Rus birleşmesi karşısında bırakmamak, Fransa'nın Alsas-Loren'i geri almak için bir intikam savaşı çıkarmasına fırsat vermemek amacıyla barışçı bir politika izledi. Slavcılık tehlikesi karşısında 1879 yılında Avusturya ile bir Rus saldırısı tehlikesine karşı anlaştı. 1881'de Fransa'nın Tunus'u işgal etmesi, burada gözü olan İtalya'yı Almanya'nın yanına itti. 1882'de Üçlü İttifak oluştu. Bu antlaşma 1892, 1907, 1912 yıllarında üç kez yenilendi. Fakat İtalya 1902 yılında Fransa ile gizli bir antlaşma yapmıştı. Bismark'ın politikası 1890'a kadar sürdü. Yeni Alman İmparatoru II. Wilhelm, Bismark'ın politikasını beğenmediği için onu görevden uzaklaştırdı ve böylece Almanya'nın da politikası değişmiş oldu. Almanya'nın Avrupa'nın en güçlü kara devleti oluşu, endüstrisinin her geçen gün dünya piyasalarında İngiliz mallarına üstün gelmesi ve özellikle Alman savaş donanmasının denizlerde İngiltere'ye rakip olması, Kırım Savaşı'ndan beri Avrupa sorunlarıyla ilgilenmeyen İngiltere'yi uyandırdı. Üçlü İttifak'a dayanarak Avrupa'da üstünlük kurmaya çalışan Almanya, 1894'ten sonra, Fransız-Rus, Fransız-İngiliz ve en son 1907 yılında İngiliz-Rus Antlaşmalarıyla oluşan Üçlü İtilaf bloğuyla karşılaştı. Bismark'ın korkulu rüyası gerçekleşmiş oldu ve Almanya böylece Avrupa'da çember içine alınmış oldu.

    Güçlenen Almanya, ekonomisi için kendisine "hayat alanı" olarak Osmanlı İmparatorluğu 'nu seçmişti. Bu nedenle Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurup, İngiltere'nin Hindistan yolu için büyük tehlike olan, "Bağdat Demiryolu" projesini kabul ettirmişti. Böylece Üçlü İttifak'la, Üçlü İtilaf'ın çıkarlarının çatıştığı önemli bir alan da Osmanlı İmparatorluğu oluyordu. 1905 yılından itibaren Almanya'nın her olayda karşı tarafla arası açıldı. Fas Buhranları'nda bir şey elde edemeyen Almanya, Balkan Savaşları'nın çıkmasına da engel olamadı. Oysa, Balkan Savaşı Almanya'ya ekonomik açıdan büyük zarar vermişti. Ayrıca Bağdat-Berlin Demiryolu'nun gerçekleşmesi de, Almanya ile Bulgaristan'ın dost olup olmamalarına bağlı idi.

    1914 yılına gelindiğinde blokların çatışmasının temel sorunları olan ekonomik çıkar, Alsas-Loren sorunu, üstünlük kurma, deniz silahlanması, Fas Buhranları, Bağdat Demiryolu sorunu, Balkanlar'da Avusturya-Rusya çatışması, Balkan Savaşı gibi nedenlerden dolayı savaşın çıkması yalnızca bir bahaneye bakıyordu. Savaşın yakın nedeni de hazırdı. Avusturya'nın Sırbistan üzerindeki üstünlüğünü sürdürmek ve kendi sınırları içindeki Sırpların yaşadığı şehirleri kaybetmemek için her fırsatta Sırbistan üzerine baskı yapıyordu. Bu sürtüşmeler, 28 Haziran'da Avusturya-Macaristan Veliahdı Franz Ferdinant ve eşinin bir Sırplı tarafından öldürülmesi nedeniyle dünyayı 4 yıl kana bulayacak bir savaşa dönüştü.

    Sırp sorununu kökünden çözmek isteyen Avusturya, Almanya'nın da aynı görüşte olduğunu öğrenince Sırbistan'a 23 Temmuz'da sert bir nota verdi. İçişlerine karışma hükümleri taşıyan bu nota, Rusya'nın Sırbistan'ı yalnız bırakırsa, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde Almanya-Avusturya egemenliği kurulucağı endişesiyle Sırbistan'ı desteklemesi üzerine reddedildi. Rus desteğini sağlayan Sırbistan seferberlik ilan edince de, Avusturya Sırbistan'a 28 Temmuz'da savaş ilan etti. Almanya'nın uyarılarına rağmen Rusya'nın 30 Temmuz'da seferberlik ilan etmesi üzerine, Almanya 1 Ağustos'ta Rusya'ya savaş ilan etti. Aynı tarihlerde Fransa da seferberlik ilan etmişti. Fransa'ya Belçika üzerinden saldırmayı planlayan Almanya Belçika'ya bir nota vererek, bütün zararlarının ödeneceğini ve toprak bütünlüğüne dokunulmayacağı konusunda güvence vererek, topraklarından geçiş izni istedi. Belçika bunu reddedince de 3 Ağustos'ta Belçika'ya saldırdı. Bunun üzerine İngiltere 4 Ağustos'ta Almanya'ya bir nota vererek Belçika'yı boşaltmasını istedi. Almanya bu isteği reddedince, İngiltere aynı gece Almanya'ya savaş ilan etti. Böylece Avrupa Savaşı çıkmış oldu. Başlangıçta hemen herkes bu savaşın 19. yy.daki gibi cephe savaşları olacağını, en çok 1-1,5 yıl süreceğini sanıyorlardı. 1871'den beri Avrupa uzun bir barış dönemi geçirmişti. Bu arada ekonomik ilişkiler, teknik buluşlar savaş sanayinin gelişmesi ile yeni savaş silahlarının tahrip gücü artmış, savaş yöntemleri değişmişti. Bu savaş yalnız Avrupa topraklarında kalsaydı belki bu tahminler doğru çıkabilirdi.Fakat savaşın gerek yer, gerekse zaman bakımından sınırlarını büyüten bir olay oldu. Osmanlı İmparatorluğu kısa bir süre sonra savaşa katıldı. Bu yüzden savaş bir Dünya Savaşı oldu.

    Daha savaş başladığı zaman kuvvetler dengesi İtilaf Devletleri'nin tarafına ağır basıyordu. Almanya, Avusturya-Macaristan'ın toplam nüfusu 120 milyon kadardı ve savaş için tüm kaynakları Avrupa'da sahip oldukları topraklarda idi.Halbuki İngiltere, Fransa ve Rusya'nın oluşturduğu İtilaf Devletleri'nin yalnızca Avrupa topraklarındaki nüfusları 238 milyon idi. Ayrıca sömürgelerde sınırsız hammadde ve insan kaynakları bulunduğu gibi savaşın ilk üç yılında A.B.D. de kendilerine büyük ekonomik destek sağladı. Almanya'nın kara ordusu güçlü olmakla beraber, Rusya'nın da zengin insan kaynakları bulunuyordu. Denizlerde ise tek başına İngiltere bile üstün durumdaydı. Savaş başladıktan sonra İngiltere denizlerde üstünlüğü sağladı. Savaşı kim daha zengin kaynaklara sahipse onun kazanacağı daha Marn Savaşı'nda anlaşılmıştı.

    Kurtuluş Savaşı

    KURTULUŞ SAVAŞI ( 1919-1922) Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; Osmanlı Devleti ’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.

    KURTULUŞ SAVAŞI ÖNCESİ DURUM: Osmanlı Devleti ’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belirleyen Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) ile Anadolu ve Trakya her türlü işgale açık bir duruma geliyordu. Çünkü Mondros ateşkes hükümleri galip devletlere gerekli gördükleri her yeri işgal etme hakkı tanıyordu. Ülke işgale uğrarken Padişah için önemli olan; saltanatın, halifeliğin ve hanedanın selameti idi. Bu antlaşma çok ağır koşulları içerirken, İstanbul Hükümeti ileride yapılacak barış görüşmelerinde bu koşulları hafifletebileceğini umuyordu. Mondros Ateşkes antlaşmasının hemen ardından işgaller başladı. Bu antlaşmanın 7 inci maddesine göre, İtilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durumu bahane ederek istedikleri bölgeleri işgal edebileceklerdi. Boğazlar İngilizlerin kontrolüne geçti. İngilizler Çanakkale, Musul, Batum, Antep, Konya, Maraş, Samsun, Bilecik, Merzifon, Urla ve Kars’ı işgal ettiler. Fransızlar ise; Trakya’daki demiryolunun önemli istasyonlarını, Dörtyol, Mersin, Adana ve Afyon istasyonunu işgal ettiler. İngilizler tarafından işgal edilen, Güney Doğu’daki bazı iller daha sonradan Fransızlara terk edilmiştir. İtalyanlar ise Antalya, Kuşadası, Bodrum, Fethiye ve Marmaris’i işgal ettiler. Konya ve Akşehir’e de asker yolladılar. Mondros Mütarekesi’nin Doğu Anadolu’da 6 vilayetin Ermenilere bırakılacağına ilişkin maddesi Ermenileri harekete geçirdi. Ermeniler kurdukları Alaylarla Doğu Anadolu’da yayılmaya ve bölgedeki Türklere zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Kozan, Osmaniye, Mersin ve Adana’ya Fransızlarla birlikte Ermeni çetecileri de geldi. Yunanlılar kendilerine vaat edilen Ege Bölgesi’ni ele geçirmek üzere, İngiliz, Amerikan ve Fransız savaş gemilerinin koruması altında, 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgale başladılar. İzmir’in işgaline tepki olarak gazeteci Hasan Tahsin tarafından düşmana atılan ilk kurşun Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olmuştur. Daha sonra Yunanlılar 3 koldan Ege Bölgesi’ni işgale başladılar. Mondros ateşkes antlaşmasından sonra işgallerin başlamasına karşılık Padişah ve Osmanlı Hükümeti işgallere karşı ses çıkarmamışlar, orduyu geliştirip güçlendirmeye yönelmemişler, sadece kendi çıkarlarını düşünmüşler, çekingen ve korkak davranmışlar, ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmak için hiçbir tedbir almamışlardır. Kurtuluş savaşımızda işgallere karşı ilk silahlı direniş Güneydoğu Anadolu’da Fransızlara karşı başlamışsa da, ilk Kuvayı Milliye hareketi Batı Anadolu’da Yunanlılara karşı oluşturulmuştur. Yunan birliklerinin İzmir’i işgal etmesi ve Anadolu içlerine ilerlemeye başlamasına seyirci kalan Osmanlı Hükümeti’nden artık hiçbir şey beklenemezdi. Bu durum, Kuvayı Milliye’nin doğuşunu ve Milli Mücadele’nin başlamasını kolaylaştırıcı etkenler olmuştu. MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKIŞI VE KONGRELER Gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa, Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu. Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.

    Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır. Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.

    Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.

    AMASYA TAMİMİ (22 Haziran 1919)

    12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa buradan yayınladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguluyordu. M.Kemal Amasya’da Anadolu ve Rumeli’de kurulan Mudafaa-i Hukuku Derneklerini birleştirme, kongreler yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimi’ni hazırlamıştır. Bu tamimin önemli maddeleri: -Vatanın bütünlüğü ulusun bağımsızlığı tehlikededir. Hükümet millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedir. -Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. -Ulusun haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve kontrolden uzak bir ulusal kongrenin toplanması şarttır. Bu kongreye her ilden, her sancaktan milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin seçilerek hemen yola çıkarılması gereklidir. Keyfiyet milli bir sır olarak saklanmalıdır. -Doğu illeri adına, 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Amasya Tamimi’nin önemi: Bu tamim ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda atılan ilk adımdır. Ulusun teşkilatlandırma ve mücadele yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık fikri ilk kez ortaya atılmıştır

    ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz-7 Ağustos 1919)

    Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi ile Trabzon Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ortak bir kongre düzenlemek için çalışmalar yapıyorlardı. 3 Temmuz’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal, 8 Temmuz’da İstanbul’a görevinden ve askerlikten ayrıldığını bildirerek, Osmanlı Hükümeti ile tüm ilişkilerini sona erdirmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum Şubesi’nin başkanlığına seçildi. Erzurum, Sivas, Bitlis, Van ve Trabzon’u temsil etmek üzere 56 delegenin katıldığı Erzurum kongresi 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanarak aşağıda yazılı tarihi kararı almıştır. Erzurum Kongresi Kararları: -Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez. -Yabancıların baskısı altındaki Osmanlı Hükümeti’nin dağılması karşısında ulus tümden direniş ve savunmaya geçecektir. -Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır. -Ulusal kuvvetleri ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır -Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz. -Manda ve himaye kabul edilemez. -Mebusan Meclisi açılmalı, hükümetin çalışmalarını denetlemelidir. Kongrenin Önemi: -Yeni bir devlet kurma düşüncesi belirginleşmiştir. -Misak-ı Milli sınırları ilk kez belirlenmiştir. -Mustafa Kemal’in başkanlığında Doğu illerini temsilen, Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti) adıyla bir yürütme organı seçilmiştir. -Erzurum Kongresi’nin toplanma amacı bölgesel, alınan kararlar yönünden ise ulusaldır. SİVAS KONGRESİ (4-11 Eylül 1919) Ulusal direnişi oluşturmada ikinci büyük adım Sivas’ta atılmıştır. Bu kongre, Heyet-i Temsiliye’nin yanı sıra bazı vilayetlerden seçilmiş temsilcilerle birlikte 38 delegenin katılımı ile 04/11 Eylül 1919’da yapılmıştır. İstanbul Hükümeti’nin Sivas’ta kongrenin yapılmasını önlemek için uyguladığı tüm baskılar sonuçsuz kalmıştır. Sivas Kongresi Kararları: -Erzurum Kongresinde alınan kararlar kabul edildi. -Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9 kişilik Heyet-i Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm yurdu temsil etme yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına Mustafa Kemal getirilmiştir. Önemi : -Erzurum kongresinde alınan kararlar bir bölge halkının kararları olmaktan çıkarılıp tüm ulusa mal edilmiştir. -Ulusun geleceğine ulusun kendisinin karar vereceği ilkesi gerçekleştirilmiştir. -M.Kemal kongrede Temsil Heyeti’nin başkanı olarak seçilmekle Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yetkili lideri haline gelmiştir. -TBMM bu kongrede seçilen Temsil Heyeti tarafından açılacaktır. AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim1919)

    Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti ile yaptığı yazışmalarda; Hükümetin Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlarına bağlı olmasını, Meclis-i Mebusan toplanana kadar hükümetin önemli kararlar almamasını, atamalarda Heyet-i Temsiliye’ye danışılmasını istemiştir. Ancak bütün bu yazışmalar bir sonuç vermedi. Bununla birlikte, İstanbul Hükümeti Mustafa Kemal ile görüşmek üzere Anadolu’ya bir temsilci gönderdi.(Bahriye Nazırı Salih Paşa). İstanbul Hükümeti ile Heyet-i Temsiliye arasında yapılan Amasya görüşmelerinde taraflar şu esaslar üzerinde anlaşmışlardır: -İstanbul Hükümeti Sivas Kongresi kararlarını Meclis-i Mebusan’da onaylanması şartıyla kabul edecektir. -Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği yasal bir kuruluş olarak İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır. -Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerin işgaline izin verilmeyecektir. -Müslüman olmayan topluluklara Türklerin egemenlik haklarını, toplumsal dengesini bozacak ayrıcalıklar tanınmayacaktır. -Meclis-i Mebusan’ın güvenlik bakımından İstanbul’ da toplanması uygun değildir. -İtilaf Devletleri ile yapılacak barış görüşmelerinde Heyet-i Temsiliye’nin uygun göreceği temsilcilerin bulunması sağlanacaktır. Sonuç: -Heyet-i Temsiliye Osmanlı Hükümeti tarafından resmen tanınmıştır. -Görüşmeler sonunda Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılması İstanbul Hükümeti’nce kabul edilmiştir.

    HEYET-İ TEMSİLİYE’NİN ANKARA’ YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919)

    27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Mustafa Kemal burasını Anadolu’daki direniş hareketinin merkezi olarak seçmişti. Gerçekten de Ankara coğrafi konum bakımından Anadolu’nun ortasına yakın bir yerde bulunuyordu.Ayrıca o dönemin en önemli ulaşım aracı olan demiryolu Ankara’ya kadar uzanıyordu.

    MECLİS-İ MEBUSAN’IN SON TOPLANTISI VE MİSAK-I MİLLİ’NİN KABUL EDİLMESİ (28 Ocak 1920)

    12 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusan son kez toplandı. Bu meclisin verdiği en önemli karar, taslakları Mustafa Kemal tarafından milletvekillerine Ankara’da verilen ve sonraları Misak-i Milli olarak adlandırılacak olan Ahd-ı Milliye(Ulusal And) 28 Ocak 1920’de kabul edildi. Meclisin ve İstanbul Hükümeti’nin çalışmalarından ve Anadolu’da artan direniş hareketlerinden rahatsızlık duyan İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ettiler. Yunan birlikleri de Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladı. İstanbul’un işgalinden sonra Meclis-i Mebusan padişah tarafından kapatılmıştır. Misak-ı Milli (Ulusal And) kararları: -Halkı özgür kalır kalmaz ana yurda kendi istekleriyle katılmış olan Kars, Ardahan, Artvin için gerekirse yeniden oylama yapılacaktır. -Batı Trakya’nın durumu orada yaşayanlar tarafından saptanmalıdır. -Halifeliğin, İstanbul ve Marmara’nın güvenliği sağlanmalıdır. Boğazlar konusu, ilgili devletlerle birlikte verilecek kararlarla çözümlendikten sonra Boğazlar dünya ticaretine açılabilecektir. -Azınlıklar için istenen haklar sınırlarımız dışındaki Türklere de uygulanması koşuluyla kabul edilebilir. -Ulusal ve ekonomik gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbestlik ve bağımsızlık sağlanması, siyasi, adli, mali gelişmemize engel olan sınırlamaların kaldırılması gereklidir. -Müslüman Arapların çoğunlukta olduğu yerlerin kaderi halkın oyuna uygun olmalıdır. Önemi: -Misak-ı Milli ile M.Kemal Paşa’nın düşünceleri Osmanlı parlamentosu tarafından kabul edilmiş ve yasallaşmıştır. -Türk ulusunun bağımsızca yaşayacağı vatan sınırları çizilmiştir.

    TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI (23 Nisan 1920)

    İstanbul’un işgali edilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla Osmanlı yönetimi çökmüştür. Padişah İtilaf Devletlerin esiri haline gelmişti. Böyle bir durumda ulus kendisini yönetmeye başlamalıdır. Ulusu temsil eden, ulus adına karar veren yetkili organa ihtiyaç vardır. Bu da yeni bir meclistir. 23 Nisan 1920’de 338 milletvekilinin katılımı ile TBMM açıldı. Meclisin açılmasıyla Heyet-i Temsiliye’nin görevi sona ermişti. Meclis M.Kemal’i başkanlığa getirmiştir. 2 Mayıs 1920’de ilk TBMM Hükümeti kuruldu. 20 Ocak 1921’de yeni Türk devleti’nin ilk Anayasa’sı (Teşkilat-ı Esasiye) oluşturulmuştur. Bu anayasaya göre;. -Egemenlik ulusa aittir. -Kuvvetler birliği ilkesini benimsemiştir. -Meclis Başkanı hükümetin de başkanıdır.

    Osmanlı Kronolojisi




    Osmanlı Kronolojisi

    1299- 1300 Osmanlı tarihinin başlaması
    1299 İlk müzik olayı (Selçuklu sultanınca Osman Bey'e Beylik alameti olarak gönderilen tabl-u alem (davul ve sancak)
    1302 Osman Gazi'nin Koyunhisarı Zaferi
    1302 III. Alaeddin Keykubad'ın ölümü
    1312 Mevlevilik tarikatını kuran Sultan Veled'in ölümü
    1317 Gülşehri'nin, kendisinden sonraki tercümelere öncülük eden Mantıku't-tayr'ı Ferideddin el-Attar'ın aynı adlı eserini tercüme etmesi
    1320 Türk edebiyatında bilinen ilk divana sahip Yunus Emre'nin ölümü
    1324 Orhan Gazi'nin tahta geçişi
    1326 Bursa'nın fethi
    1330 Aşık Paşa'nın Garib-name'yi telif tarihi
    1331 İznik'in fethi
    1331 İlk Osmanlı medresesinin, İznik'te Orhan Gazi tarafından kurulması
    1334 Karesi Beyliği'nin ilhakı
    1337 Kocaeli bölgesinin alınışı
    1346 Orhan Gazi'nin Kantakuzenos'un kızı ile evliliği ve Bizans ile ittifakı
    1349-1352 Bizans'a yardım için Süleyman Paşa'nın Rumeli'ye geçişi ve Çimpi Kalesi'nin üs olarak alınışı
    1350 Davud B. Mahmud el-Kayseri'nin ölümü
    1352 Osmanlılar'ın Cenevizliler'e Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma imtiyazı vermeleri
    1354 Gelibolu'nun fethi
    1361 İlk müzikli spor gösterisi (Edirne Kırkpınar yağlı güreşleri)
    1362 Orhan Gazi'nin vefatı ve I. Murat'ın tahta çıkışı
    1362 Kadıaskerliğin teşkili
    1363 Pençik Kanunu'nun çıkışı
    1366 Gelibolu'nun elden çıkışı
    1371 Çirmen Zaferi
    1376 Bulgar Krallığı'nın Osmanlı hakimiyetini kabulü
    1377 Gelibolu'nun Osmanlılar'a iadesi
    1385-1386 Niş ve Sofya'nın alınışı
    1388 Ploşnik bozgunu ve Balkan ittifakının teşekkülü
    1389 I. Kosova Zaferi
    1389 I. Murat'ın şehadeti, Yıldırım Bayezid'in tahta cülusu
    1390 Aydın-Saruhan-Germiyan-Menteşe beyliklerinin ilhakı
    1390 Karaman Seferi, Konya'nın muhasarası
    1390 Gelibolu tersanesi'nin inşası
    1391 İstanbul'un ilk muhasarası
    1393 Mahkeme Rüsumu'nun ilk ihdası
    1396 Niğbolu Zaferi
    1397-1398 Akçay Zaferi ve Karaman Ülkesi'nin Osmanlı hakimiyetini kabulü
    1398 Kadı Burhaneddin'in ölümü.
    1398 Karadeniz beyliklerinin ilhakı
    1400 İlk musiki nazariyatı eseri (Kırşehirli Yusuf B. Nizameddin'in Kitabu'l Edvar'ı)
    1400 Bursa'da I. Bayezid tarafından Ulu Cami'nin yaptırılması; İlk Osmanlı Darü'ş-şifa'sının Yıldırım Bayezid tarafından inşa edilmesi
    1402 Ankara bozgunu ve Yıldırım Bayezid'in esareti
    1402-1413 Fetret Devri, iç karışıklıklar
    1409 Süleyman Çelebi tarafından Türk Edebiyatı'nda ilk mevlid örneği olan, Vesiletü'n-Necat adlı eserin yazılışı; İlk besteli dini eser (Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i)
    1411 Çelebi Mehmed'in tahta çıkışı
    1413 I. Mehmed'in duruma hakim olup devleti yeniden kuruşu
    1413 (Celaleddin Hızır) Hacı Paşa'nın ölümü
    1416 Osmanlı-Venedik Deniz Muharebesi ve Sulhü, Şeyh Bedreddin isyanı
    1416 Macar Seferi
    1417 Avlonya'nın fethi
    1418 Makam teriminin ilk kullanılışı (A. Meragi'nin Makasıdu'l-elhan'ında)
    1418-1420 Samsun bölgesinin zaptı
    1419-1424 Bursa'da Hacı İvaz'a I. Mehmed tarafından Yeşil Külliye'nin yaptırılması
    1421 Çelebi Mehmed'in ölümü ve II. Murad'ın cülusu
    1421-1451 İlk resmi musiki çevresi (II. Murad Sarayı)
    1422 Mustafa Çelebi'nin (Düzmece) bertarafı
    1425 Molla Fenarı'nın ilk Şeyhülislam olarak tayini
    1425-1426 İzmir Beyi Cüneyd'in idamı
    1425-1426 Teke Beyliği'nin intikali
    1427-1428 Germiyan Beyliği'nin intikali
    1429 Manyasoğlu Murad tarafından, Türk edebiyatında Seyf Serayi'den sonra, Anadolu Türk edebiyatı sahasında ilk Gülistan tercümesinin yapılışı
    1429 Şeyh Hamdullah'ın Amasya'da doğuşu
    1430 İlk iki Türkçe musiki kitabı (Hızır B. Abdullah'ın Edvar'ı ve Bedr-ı Dilşad'ın Muradname'sindeki musiki bölümü)
    1430 Selanik'in fethi
    1430-1431 Şemsüddin Muhammed B. Hamza el-Fenari'nin ölümü
    1431-1432 Kadızade, Salahaddin Musa b. el-Kadi Mahmud el-Bursavi el-Rumi'nin ölümü
    1432 Fatih Sultan Mehmed'in doğumu
    1434 Edirne'de II. Murad tarafından Muradiye Camii'nin yaptırılması
    1436 Muiniddin B. Mustafa tarafından II. Murad'ın isteğiyle ilk Mesnevi tercümesi olan Mesnevi-i Muradiyye adlı eserin yazılışı
    1437 Ömer bin Mezid tarafından ilk nazire mecmuasının derlenişi
    1439 Semendire'nin alınışı
    1440 Osmanlı musiki çalgıları üzerine ilk notlar (Ahmedoğlu Şükrullah)
    1440 Başarısız Belgrad kuşatması
    1444 Segedin Sulhü
    1444 II. Murat'ın tahttan çekilişi, II. Mehmed'in cülusu ve Varna zaferi
    1445 II. Mehmed'in tahttan çekilişi ve II. Murad'ın ikinci defa cülusu
    1447 Edirne'de II. Murad tarafından Üç Şerefeli Camii'nin yaptırılması
    1448 II. Kosova Zaferi
    1451 II. Murad'ın ölümü ve II. Mehmed'in ikinci defa cülusu
    1451-1512 Geçiş devri. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid devri
    1453 İstanbul'un fethi
    1453 Ayasofya'nın camiye çevrilmesi
    1454 İlk Devlet Musiki Okulu (Enderun'un müzik bölümü)
    1458-1460 Mora'nın ele geçirilişi
    1461 Trabzon Rum İmparatorluğu'nun sonu
    1461 Candaroğulları'nın ilhakı
    1463 Osmanlı-Venedik Savaşı'nın başlaması
    1463-1470 İstanbul'da Fatih Külliyesi'nin inşaası
    1466 II. Mehmed'in Arnavut seferi
    1468 Karamanoğulları'nın sonu
    1468 II. Mehmed tarafından İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın tesisi
    1469 Ahmed Karahisarı'nın Afyonkarahisar'da doğuşu
    1470 Eğriboz'un alınışı
    1471 Fatih Külliyesinin açılışı
    1472 Topkapı Sarayı'nın inşası
    1473 Otlukbeli Zaferi : Osmanlı Akkoyunlu mücadelesi
    1474 Ali Kuşçu'nun ölümü
    1475 Kırım'ın Osmanlı hakimiyetine girişi
    1476 Boğdan seferi ve zaferi
    1478 Fatih tarafından ilk altın paranın darbettirilmesi
    1478 Şerafeddin Sabuncuoğlu'nun ölümü
    1479 Osmanlı-Venedik Sulhü ile Fatih'in Venedikliler'e, Trabzon ve Kefe'de ticaret yapma hakkı tanıyan ahidname vermesi
    1480 Otranto'ya çıkış ve başarısız Rodos kuşatması
    1480 Kadıaskerliğin Rumeli ve Anadolu olarak ikiye ayrılması
    1481 II. Mehmed'in vefatı ve II. Bayezid'in tahta çıkışı
    1481 100 dirhem gümüşten 400 akçe kesilmesi
    1481 Şeyh Hamdullah'ın İstanbul'a gelişi
    1482 Cem Sultan'ın mağlubiyeti, Rodos'a ilticası 1483 Morova Seferi ve Hersek'in ilhakı
    1484 Boğdan Seferi
    1484 Kili ve Akkirman'ın fethi
    1484-1488 Edirne'de Hayreddin'in II. Bayezid'in Külliyesi'ni inşası
    1485 Osmanlı-Memlük mücadelesinin başlaması
    1485 Şeyh Hamdullah'ın Aklam-ı Sitte'de kendi üslubunu buluşu
    1486 Musiki ile tedavi yapan ilk devlet hastanesi (Edirne, II. Bayezid Külliyesi Şifahanesi)
    1488 Hocazade, Muslihiddin Mustafa B. Yusuf B. Salih el-Bursavi'nin ölümü
    1488 Sultan II. Bayezid tarafından Edirne'de Bayezid Darü'ş-şifası'nın yapımı
    1489 Memlûklere karşı toprak kaybı
    1491 Osmanlı-Memlük Barışı
    1492 Macar Seferi
    1492 İspanya'dan çıkarılan Yahudiler'in Osmanlı Devleti 'nin himayesine girmesi
    1494 Nakibüleşraflığın yeniden ve devamlı olarak teşkili
    1494 Çin bulutu motifinin tezhib'de ilk kullanılışı
    1495 Macarlarla mütareke, Cem Sultan'ın ölümü, Şehzade Süleyman'ın doğumu
    1497 İlk Rus elçisinin İstanbul'a gelişi
    1498 Lehistan Seferleri
    1499 Venedik Harbi
    1499 İnebahtı'nın alınışı
    1499 Preveze baskını
    15?? İlk mevlevi ayinleri (Pençgah, Dügah ve Hüseyni makamlarında üç beste-i kadim)
    1500 Modon, Navarin ve Koron'un alınışı
    1500-1505 İstanbul'da, Yakub Şah B. Sultan Şah'ın II. Bayezid'in Külliyesi'ni inşası
    1502 Venedikle barış
    1503 Anadolu sahasında ilk hamse sahibi Akşemseddinzade Hamdullah Hamdi'nin ölümü
    1505 Bayezid Külliyesi'nin açılışı
    1509 İstanbul'da kıyamet-ı suğra (küçük kıyamet) zelzelesi
    1511 Şahkulu Baba Tekeli isyanı, Şehzade Selim Hareketi
    1512 II. Bayezid'in tahttan çekilişi, I. Selim'in cülusu
    1512 Anadolu Türk edebiyatında ilk Şehrengiz örneğini yazan Mesihi'nin ölümü; Selim döneminden I. Ahmed dönemine kadar olan dönemi ihtiva eden devre.
    1514 Çaldıran Zaferi, Tebriz'e giriş
    1514 Şahkulu'nun Yavuz Sultan Selim'in Tebriz'i işgaliyle Amasya'ya sürgün gönderilişi
    1516 Mısır Seferi ve Mercidabık Zaferi
    1517 Ridaniye Zaferi ve Kahire'ye giriş
    1517 Haremeyn'in himaye altına alınması
    1517 Haliç'te tersane yapımının tamamlanması
    1517 Piri Reis'in Mısır'da Sultan Selim'e ilk dünya haritasını sunması
    1519 Celali isyanı
    1519 Cezayir'in ilhakı
    1520 I. Selim'in vefatı, I. Süleyman'ın cülusu
    1520 Şeyh Hamdullah'ın İstanbul'da vefatı; Şahkulu'nun İstabul'a gelip, Ehl-i Hiref teşkilatına girişi; Hattat Şeyh Hamdullah'ın vefatı
    1520-1550 Şahkulu'nun nakkaşhanede faaliyet göstermesi
    1521 Belgrad'ın fethi
    1521 Piri Reis'in, Kitab-ı Bahriye adındaki eserini hazırlaması
    1522 Kanuni Sultan Süleyman'ın validesi ve Yavuz Sultan Selim'in eşi olan Ayşe Hafsa Sultan tarafından, Manisa'da bimaristan inşa edilmesi
    1522 Rodos Adası'nın ilhakı
    1524 Mısır'da Hain Ahmed Paşa isyanı
    1524 Ahi Çelebi, Ahmed (Mehmed) Çelebi B. Kemal el-Tebrizi'nin ölümü
    1525 Yeniçeri isyanı
    1525 İlk Fransız elçisi İstanbul'da
    1525 Şeyhülislam Zembili Ali Efendi'nin ölümü
    1525 Mirim Çelebi, Mahmud B. Muhammed B. Muhammed B. Musa Kadızade'nin ölümü
    1526 Mohaç Zaferi
    1526 Ahmed Karahisari'nin İstanbul'da vefatı
    1527 Bosna'nın fethi'nin tamamlanması
    1528 Piri Reis'in Kanuni Sultan Süleyman'a ikinci dünya haritasını takdim etmesi
    1528 Nizameddin Abdülali B. Muhammed B. Hüseyin el-Bircendi'nin ölümü
    1529 Viyana kuşatması, Budin'in istirdadı, Barbaros'un Marsilya'ya çıkması
    1530-1540 Divan-ı Selimi'nin yazılması
    1530-1560 Nasuh'un tarihçi, hattat ve ressam olarak faaliyet göstermesi
    1530-1588 Sinan'ın imparatorluğun baş mimarı olarak faaliyet göstermesi
    1532 Alaman Seferi
    1533-1534 Barbaros'un Osmanlı hizmetine girişi ve Cezayir Beylerbeyliği'ne tayini
    1534 Irakeyn seferinin açılışı, Tebriz'e ikinci defa giriş ve Bağdat'ın alınışı
    1534 Şeyhülislam İbn-i Kemal'in ölümü
    1536 Fransızlara kendi bayrakları ile Osmanlı limanlarında ticaret hakkı tanıyan ahidname verilmesi
    1536 Veziriazam İbrahim Paşa'nın idamı
    1537 Körsof - Avlonya seferi
    1538 Preveze Zaferi
    1538 Hadım Süleyman Paşa'nın Hint Seferi
    1540 Venedik Ahidnamesi'ndeki Karadeniz'de ticaret imtiyazının kaldırılması
    1540-1560 Kara Memi'nin nakkaşhanede faaliyet göstermesi
    1541 Budin'in kesin olarak ilhakı ve beylerbeyiği olması
    1543 Estergon'un ve İstolni Belgrad'ın fethi
    1543 Batı musikisiyle ilk resmi temas (I. François'nın Kanuni'ye gönderdiği saray orkestrası)
    1547 Osmanlı-Habsburg Sulhü
    1547 Avusturyalılar'a Osmanlı topraklarında emn ü aman üzere ticaret yapma hakkının tanınması
    1547 San'a'nın fethi
    1548 İkinci İran seferi
    1550 Süleymaniye Külliyesi'nin inşaası
    1551 Trablusgarb'ın fethi
    1552 Piri Reis'in Portekizlilere karşı seferi
    1553 Piri Reis'in ölümü
    1553-1554 Turgud Reis'in Akdeniz seferi
    1553-1554 Nahcıvan Seferi
    1555 İlk Osmanlı-İran antlaşması : Amasya Müsalahası
    1556 Şankulu'nun vefatı; Kara Memi'nin saray nakkaşhanesine Sernakkaş oluşu; Hattat Ahmed Karahisari'nin vefatı
    1557 Dokuzuncu Akdeniz seferi, Fas'ın fethi
    1557 Süleymaniye Külliyesi'nin açılışı
    1558 Şakayık-ı Nu'maniye telifi
    1558 Arifi'nin Süleyman-name'sinin tamamlanması
    1559 Şehzade Bayezid ile Selim'in Konya Savaşı ve Bayezid'in yenilerek İran'a sığınması
    1560 Cerbe'nin alınışı
    1560-1600 Osman'ın Nakkaşhane'de faaliyet göstermesi
    1561 Taşköprüzade'nin ölümü
    1562 Osmanlı-Habsburg Sulhü
    1563 Seydi Ali Reis, Ali B. Hüseyin el-Katibi'nin ölümü
    1565 Başarısız Malta kuşatması
    1565 100 dirhem gümüşten 450 akçe kesilmesi
    1566 Kanuni Sultan Süleyman'ın son seferi : Sigetvar ve Sultanın vefatı, II. Selim'in cülusu
    1567 Yemen isyanı
    1568 Davud el-Antaki'nin Tezkire adlı eserini telif etmesi
    1569 Astarhan seferi
    1569 Kaptan Kurdıoğlu Hızır Beyin Sumatra seferi
    1569-1595 Lokman'ın şehnameci olarak vazife görmesi
    1571 Kıbrıs fethinin ikmali
    1571 İnebahtı hezimeti
    1571 Mustafa B. Ali el-Muvakkit'in ölümü; Takiyyüddin'in müneccimbaşılığa tayin edilmesi
    1574 Buğday Zaferi
    1574 Tunus'un fethi
    1574 Selimiye'nin açılışı
    1574 II. Selim'in vefatı ve III. Murad'ın cülusu
    1575 Münşeat'üs-Selatın'in III. Murad'a takdimi
    1575 Edirne'de, Sinan eliyle II. Selim için Selimiye Camii'nin inşası
    1577 Takiyüddin'in gözlemlerine 1577'de de kısmen tamamlanan Daru'r-Rasadü'l-Cedid'de (İstanbul Rasathanesi) devam etmesi
    1578 Osmanlı-İran Savaşı'nın başlaması
    1578 Fas'ta el-Kasrü'l-kebir Zaferi
    1578 Kafkaslar'da hareket v 1580 İlk İngiliz Ahidnamesi'nin verilişi
    22 Ocak 1580 İstanbul Rasadhanesi'nin yıktırılması
    1583 Meşale Zaferi
    18 Kasım 1583 Cizvitlerin Galata'daki Saint Benoit Kilisesi'ne yerleşerek burada St. Benoit mektebini açmaları
    1584-1588 Lokman'ın iki ciltlik Hüner-name'sinin tamamlanması
    1585 Tebriz'in alınışı
    1585 Takiyüddin el-Rasıd'ın ölümü
    1586 İlk Sikke tashihi
    1587 Gürcistan harekatı
    1588 Gence seferi
    1588 Resm-i tashih-i sikke konulması
    1588-1606 Bosnalı Mehmed'in saraydaki kuyumcuların (zergeran bölüğünün) başı olarak vazife görmesi
    1589 İkinci sikke tashihi
    1590 Osmanlı-İran Antlaşması
    1590 Yeniçerilerin et ihtiyaçlarını karşılamak üzere gümrük resmine "zarar-ı kassabiye" adıyla %1 oranında ilave yapılması
    1593 Osmanlı-Habsburg Savaşları
    1595 Estergon'un düşüşü
    1595 III.Murad'ın vefatı, III. Mehmed'in cülusu
    1596 Eğri Kalesi'nin alınışı ve Haçova Zaferi
    1598-1663 Davud ve Mehmed Ağalar tarafından İstanbul'da valide sultanlar için Yeni Camii'nin inşası
    1599 Osmanlı sarayında ilk Batı müziği aleti (Elizabeth I.'in IV. Mehmed'e gönderdiği org); Davud el-Antaki'nin ölümü
    1600 Sikke tashihi
    1601 Kanije Zaferi
    1601 İngiliz tüccarının ödeyeceği gümrük resminin %3'e indirileceğinin ahidnameye derci
    1603 Osmanı-İran Savaşı'nın başlaması
    1603 III. Mehmed'in vefatı, I. Ahmed'in cülusu
    1603-1703 I. Ahmed döneminden III. Ahmed dönemine kadar olan dönemi ihtiva eden devre
    1607 Asi Canbolatoğlu ve Maanoğlu'nun Oruç ovasında bozguna uğratılması
    1609-1610 Celali tenkili için Kuyucu Murad Paşa Anadolu'da
    1612 Osmanlı-İran Antlaşması
    1612 Hollandalılara ahidname verilmesi
    1613 Ömer B. Ahmed el-Ma'I el-Çulli'nin ölümü
    1614 Ali B. Veli B. Hamza el-Mağribi'nin ölümü
    1615 İran Savaşı'nın yeniden başlaması
    1615 Revan Seferi
    1617 I. Mustafa'nın cülusu
    1617 İstanbul'da Mehmed Ağa tarafından Sultan Ahmed Camii'nin inşası
    1618 I. Mustafa'nın hal'I ve II. Osman'ın cülusu
    1618 Sikke tashihi
    1621 II. Osman'ın Lehistan seferine çıkışı (Hotin seferi)
    1622 II. Osman'ın katli ve I. Mustafa'nın yeniden tahta çıkışı
    1623 I. Mustafa'nın tahttan indirimesi ve IV. Murad'ın cülusu
    1624 Sikke tashihi
    1629 Cizvitler tarafından, 1629'da İstanbul'da "Saint Georges" Fransız okulu ile, yine "St. Louis Dil Oğlanlar Mektebi"nin kurulması
    1634 İlk Şeyhülislam katli (Ahizade Hüseyin Efendi)
    1635 IV. Murad'ın Revan seferine çıkışı
    1638 Bağdat Seferi ve Bağdat'ın alınışı
    1638 Hekimbaşı Emir Çelebi'nin ölümü
    1639 Osmanlı-İran sulhü : Kasrışirin Antlaşması
    1640 IV. Murad'ın ölümü, İbrahim'in tahta çıkışı, sikke tashihi
    1642 Hafız Osman'ın İstanbul'da doğuşu
    1642-1698 Hattat Hafız Osman
    1645 Girit seferinin açılışı, Hanya'nın alınışı
    1648 İbrahim'in hal'ı, IV. Mehmed'in cülusu
    1648 Kandiye kuşatması
    1650 Osmanlı musikisi eserlerinin ilk notalı tesbiti (Ali Ufki'nin eseri)
    1656 Çanakkale Boğazı'nın Venedik ablukası altına alınması
    1656 Çınar Vak'ası
    1656 Köprülüler devrinin başlaması
    1658 Katip Çelebi'nin ölümü
    1660 Varad Kalesi'nin alınışı
    1663 Uyvar seferi, Uyvar'ın fethi
    1664 St. Gotthard bozgunu ve Vasvar Antlaşması
    1666 Türk Divan edebiyatında sebk-ı Hindi'nin öncülerinden Naili'nin ölümü
    1669 Kandiye'nin alınışı, Girit'in tamamıyla Osmanlı hakimiyetine girişi
    1670 Hekimbaşı Salih B. Nasrullah B. Sellüm'ün ölümü
    1672 Lehistan seferi, Kamaniçe'nin alınışı
    1672 Bucaş Antlaşması
    1673 Fransız tüccarının ödediği gümrük resminin %3'e indirilmesi
    1676 Osmanlı-Lehistan sulhü : Zorawna Antlaşması
    1678 Ukrayna'da Çehrin seferi
    1678 Hafız Osman'ın kendi üslubunu gerçekleştirmesi
    1680 Mehter etkisinde ilk Batı müziği eseri (N. A. Strungk'un Esther operası)
    1682 Osmanlı-Rus Antlaşması
    1682 Seyahatname'nin yazarı Evliya Çelebi'nin ölümü
    1683 II. Viyana kuşatması ve büyük bozgun
    1683 Ebu Abdullah Muhammed b. Süleyman el-Fasi b. Tahir; el-Rıdvani'nin ölümü
    1685 Uyvar'ın elden çıkışı
    1685 Saraydaki altın ve gümüşten sikke basımı
    1686 Budin'in düşüşü
    1687 IV. Mehmed'in tahttan indirilmesi, II. Süleyman'ın cülusu
    1687 Eğri Kalesi'nin düşüşü
    1687 Bir akçe itibarı değerli "mankur" un piyasaya çıkarılması
    1688 Belgrad'ın elden çıkışı
    1690 Kanije Kalesi'nin düşüşü
    1690 Belgrad'ın geri alınışı
    1690 Fransızların Mısır'da ödediği gümrük resminin %3 olarak tesbiti
    1691 Ebu Bekr Behram b. Abdullah el-Dımaski'nin ölümü
    1691 II. Ahmed'in tahta çıkışı
    1691 Salankamen bozgunu
    1691 Enflasyonu körüklediği için mankur darbının yasaklanması
    1695 II. Ahmed'in ölümü
    1695 II. Mustafa'nın cülusu, Malikane sisteminin uygulanmaya başlanması
    1697 Zenta bozgunu
    1698 Şehremini Baruthanesi yangını
    1698 Hafız Osman'ın İstanbul'da vefatı
    1699 Karlofça Antlaşması'nın imzalanması
    1700 Ruslar'la İstanbul Antlaşması'nın imzalanması
    1702 İskender Çelebi Bahçesi'ndeki (bugünkü Ataköy) yeni baruthanenin faaliyete geçmesi
    1702 Müneccimbaşı Ahmed Dede b. Lütfullah'ın ölümü
    1702 İstanbul Çuka İmalathanesi'nin faaliyetinin durdurulması
    1703 Edirne Vak'ası
    1703 III. Ahmed'in tahta çıkışı
    1703 "Tuğralı" altın paranın piyasaya çıkarılması
    1708 İstanbul'da Selanikli ustaların çalıştığı Çuka İmalathanesi'nin kurulması
    1709 Tersane içinde bir "lengerhane" yapımı
    1711 Prut Zaferi ve Barışı
    1711 Rıdvan b. Abdullah el-Razzaz el-Feleke'nin ölümü
    1713 "Zincir" altının çıkarılması
    1715 Venedik'e savaş açılması ve Mora Seferi
    1716 Osmanlı-Avusturya Savaşı, Varadin bozgunu, Temaşvar'ın elden çıkışı
    1716 "Fındık" altınının piyasaya çıkarılması
    1718 Pasarofça Antlaşması
    1718 Valilerin sefer masraflarını karşılamak üzere "imdadiyye-i seferiyye" toplamalarının kabulü
    1718-1730 İlk bestekarlar antolojisi (Şeyhülislam Es'ad Efendi'nin Nevşehirli İbrahim Paşa'ya sunduğu Atrabu'l Asar'ı)
    1720 İstanbul'da devlet tarafından bir ipekli imalathanesinin kurulması
    1720 Batıya hediye gönderilen ilk mehter takımı (III. Ahmed tarafından Lehistan'a)
    1720 III. Ahmed için tasvirleri Levni tarafından yapılan Surname-i Vehbi
    1721 Çelebi Mehmed Efendi'nin sefaret vazifesiyle Fransa'ya gidişi
    1723 İran seferinin üç cepheli olarak açılışı
    1724-1725 Azerbaycan harekatı, Tebriz ve Cence'nin alınışı
    1726 İbrahim Müteferikka tarafından ilk Türk matbaasının kuruluşu
    1727-1839 Türk matbaasının kuruluşu ve yeni unsurlar devresi
    1729 "Zer-i mahbub" adıyla yeni bir altının piyasaya sürülmesi
    1729 Cevheri'nin Lügat-ı Sıhah'ının Vankulu tarafından yapılan tercümesinin matbaada basılan ilk kitap olması
    1730 Yanyalı Mehmed Esad b. Ali b. Osman'ın ölümü
    1730 Patrona Halil isyanı, III. Ahmed'in hal'i, I. Mahmud'un cülusu
    1732 Osmanlı-İran barışı
    1733 İran Savaşı'nın hızlanması, Nadir Şah'ın başarıları
    1733 Kefe Mukataası'nın, İstanbul Mukataası Kalemi ile birleştirilmesi
    1735 Bonneval Ahmed Paşa (Comte de Bonneval) nezaretinde Humbaracı Ocağı'nın kurulması
    1736 Osmanlı-Avusturya-Rus Savaşları
    1736 Abdullah b. Ebi Bekr b. Süleyman el-Maraşi'nin ölümü
    1739 Belgrad Antlaşması
    1739 Rus tüccarlarına Karadeniz hariç olmak üzere, Osmanlı suları ve topraklarında ticaret hakkı tanınması
    1742 Ömer Şifai'nin ölümü
    1743 Osmanlı-İran Savaşı'nın yeniden hızlanması
    1745 Matbaanın kurucusu İbrahim Müteferrika'nın ölümü
    1746 Osmanlı-İran barışı
    1747 Humbaracıbaşı Bonneval Ahmed Paşa'nın ölümü
    1748 Avlonya ve Eğriboz mukataalarının Bursa Mukataası Kalemi'ne katılması
    1748-1755 İstanbul'da I. Mahmud ve III. Osman tarafından Nuruosmaniye Camii'nin inşa ettirilmesi
    1751 Osmanlı musikisi üzerine Batıda yazılan ilk eser (Charles Fonton'un Essai'si)
    1754 I. Mahmud'un ölümü, III. Osman'ın cülusu
    1757 III. Osman'ın ölümü, III. Mustafa'nın cülusu
    1757-1758 Haremeyn mukataalarının satış ve iltizam işlerinin defterdar tarafından yürütülmeye başlanması
    1758 Mustafa Rakım'ın Ünye'de doğuşu
    1760 (1173) Abbas Vesim Efendi b. Abdurrahman b. Abdullah'ın ölümü
    1766 Haremeyn mukataalarının darphanece idare olunmaya başlanması
    1768 Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması
    1770 Rus filosunun İngilizler'in yardımıyla Akdeniz'e girmesi
    1770-1776 Fransız Subayı Baron de Tatt'un İstanbul'da bulunması
    1771 Kırım'ın işgali
    1772 Tersane yakınlarında Topçu Mektebi'nin kurulması
    1773 Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'un kuruluşu
    1773-1774 Darphanenin Hazine-i Amire'nin yedeği vazifesini görmeye başlaması
    1774 Avrupa tarzında teşkil edilmiş olan Sürat Topçuları Ocağı'nın kurulması; Bedreddin Hasan b. Burhaneddin İbrahim el-Ceberti'nin ölümü
    1774 Sür'at Topçuları Ocağı'nın kurulması
    21 Temmuz 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ve Ruslar'a Karadeniz'de seyrüsefer hakkı tanınması
    29 Nisan 1775 Tersane ambarlarında bir odada "Hendese Odası" nın kurulması
    1776 Mühendishane-i Bahri-i Hümayun'un açılışı; Boğdan Prensi Alexandır İspilanti Bey'in Bükreş ve Yaş'ta Rum Ortodoks cemaatinde, yeni tarz eğitimin ilk adımları atması; Hendese odasına nizam verilmesi
    10 Mart 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi
    1780 Mehmed Esad Yesari'nin ta'lik hattında Osmanlı üslubunu buluşu
    1781 Hendese odasının Mühandishane olarak isimlendirilmesi
    1783 Rusya'nın Kırım'ı ilhakı
    1784 Avusturyalılar'a Karadeniz'de seyrüsefer hakkı verilmesi
    1784 Fransız Lafitte-Clave ve Monnier'in Tersane'deki mühendishanede istihkam dersleri vermeleri
    8 Ocak 1784 Osmanlı Devleti 'nin Rusya'nın Kırım'ı ilhakını bir "sened" ile resmen tanıması
    1787-1788 İstanbul'da bulunan Fransız uzmanların ve subayların tamamen ülkelerine dönmeleri
    17 Ağustos 1787 Osmanlı-Rus Savaşı'nın ilanı
    9 Şubat 1788 Rusya'nın müttefiki sıfatıyla Avusturya'nın da savaşa girmesi
    1789 Kıymetli maden işlenmesinin yasaklanması ve neticesiz dış istikraz teşebbüsü
    Ocak 1789 Özi Kalesi'nin Ruslar tarafından zaptı
    7 Mayıs 1789 I. Abdülhamid'in ölümü ve III. Selim'in tahta çıkması
    11 Temmuz 1789 Osmanlı-İsveç ittifakı
    1790 İlk resmi Ermeni mektebinin Kumkapı'da açılması; Gelenbevi, İsmail b. Mustafa b. Mahmud'un ölümü
    31 Ocak 1790 Osmanlı-Prusya ittifakı
    27 Temmuz 1790 Avusturya'nın Prusya tarafından barışa zorlanması. Reichenbach Konvansiyonu
    18 Eylül 1790 Yergöğü Mütarekesi
    Ekim - Kasım 1790 Kili ve İsmail Kaleleri'nin Rusya tarafından zaptı
    1791-1799 Mevlevi ayininde piyano (!) (Galata Mevlevihanesi, Şeyh Galib/III. Selim zamanı)
    4 Ağustos 1791 Avusturya ve Osmanlı Devleti arasındaki son savaşın bitirilmesi. Ziştovi Antlaşması
    11 Ağustos 1791 Rus Savaşı'nın sonu. Kalas Mütarekesi
    1792 Nizam-ı Cedid hareketinin başlaması
    1792 III. Selim devrinde 100'lük guruş basılması
    10 Ocak 1792 Kırım'ın Rusya'ya bırakılması
    10 Ocak 1792 Yaş Antlaşması
    1793 Daimi elçiliklerin ıslahı ve Londra, Paris ve Viyana'da daimi elçilik ihdası
    1793 Nizam-ı Cedid Ordusu'nun Kuruluşu
    1793 Hasköy'de Humbaracı ve Lağımcı Ocağı kışlasında Mühendishane-i Cedide'nin açılması; Fazıl Hüseyin'in III. Selim'in sarayında hazırladığı Huban-name ve Zenannamesi'nin resimli bir nüshası
    1793 Zahire Nezareti'nin kurulması
    1793-1794 Baruthane-i Amire'de İngiliz perdahı barut imaline başlanması
    1794 Halkalı'da yapılan Azadlu Baruthanesi'nin faaliyete geçmesi
    1795 Lehistan'ın Avrupa haritasından silinmesi
    1795 Mühendishane-i Berr-i Hümayun'un açılışı; Kara Mühendishanesi binasının inşası; Osmanlı sarayında ilk yabancı bando (Napolyon'un III. Selim'e gönderdiği)
    1795 Zahire Hazinesi'nin kurulması
    1797 Mühendishane'de açılan Matbaanın faaliyete geçmesi
    1797 Paris, Viyana ve Berlin'de daimi elçilikler ihdası
    1797 Pazvandoğlu isyanı
    1797 Rumeli'de dağlı eşkiya hareketleri ve isyanları
    17 Eylül 1797 Venedik Devleti'nin ortadan kaldırılması
    1798 Mehmed Es'ad Yesari'nin İstanbul'da vefatı
    3 Ocak 1798 Fransa'ya karşı Osmanlı-Rus ittifakı
    1 Temmuz 1798 Fransa'nın Mısır'a saldırması
    3 Eylül 1798 Fransa'ya savaş ilanı
    1799 Neticesiz dış istikraz teşebbüsü
    5 Ocak 1799 Fransa'ya karşı İngiltere ile ittifak
    Şubat 1799 Napolyon'un El-Ariş ve Gazze'yi ele geçirmesi
    Mayıs 1799 Napolyon'un Akka'da Cezzar Ahmed Paşa tarafından mağlup edilmesi
    Ağustos 1799 Napolyon'un Fransa'ya dönmesi, Mısır'ın işgalinin devamı
    1800 Takvimlerin Jacques Cassini Zicine göre hazırlanmaya başlaması
    Mart 1800 Rus ve Osmanlı kuvvetlerinin Yedi Ada Cumhuriyeti'ni kurmaları
    1801 Kara Mühendishanesi hocalığına Hüseyin Rıfkı Tamani'nin getirilmesi; Gevrekzade Hafız Hasan Efendi'nin ölümü
    Ağustos 1801 Mısır'ın tahliyesine dair mütareke
    1802 Fransız ve İngiliz gemilerinin kendi bayrakları altında Karadeniz'e çıkmalarına müsaade edilmesi
    1802 Avrupa ile ticaret yapan Osmanlı gayri müslim tüccarına Avrupa devletleri tüccarı statüsünün tanınmasıyla "Avrupa tüccarı" denilen sınıfın ortaya çıkması
    25 Haziran 1802 Paris Antlaşması. Fransa ile barış
    1803 "Ayvalık İkonomos Akademisi'nin kurulması; "Kuruçeşme Rum Mektebi (Helleno Philosophical School)"nin kurulması
    Şubat 1804 Sırp isyanlarının başlaması
    1805 Avrupa tarzında ilk hastane'nin Kasımpaşa'daki Tersane-I Amire'de açılması
    1805 Osmanlı Devleti 'nin Napolyon'un "İmparator" unvanını tanıması
    1805 Tersane Hazinesi'nin kurulması
    1805 Beykoz Çuka ve Kağıt Fabrikası'nın faaliyete geçmesi
    Temmuz 1805 Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'a vali olarak tayini
    1806 Nizam-ı Cedid'in başarısızlığı ve gerilemesi. İkinci Edirne Vak'ası
    1806 Osmanlı-Rus Savaşı
    1806 III. Selim'in Mühendishan-i Berri-i Hümayun kanunnamesi
    Ocak 1806 Tersane Tıbbiyesi'nin kurulması
    Ekim 1806 Memleketeyn 'in Rusya tarafından işgal edilmesi
    1807 Vehhabi isyanının had safhaya varması. Haccın engellenmesi
    20 Şubat 1807 İngiltere'nin Rusya'nın yanında Osmanlı savaşına iştiraki ve İngiliz filosunun İstanbul önlerine gelmesi
    Mart - Eylül 1807 İngiliz filosunun İskenderiye'ye saldırması ve Mehmed Ali tarafından mağlup edilmesi
    25 Mayıs 1807 Nizam-ı Cedid'e karşı ayaklanma
    29 Mayıs 1807 III. Selim'in tahttan indirilmesi ve Nizam-ı Cedid'in ilgası
    29 Mayıs 1807 - 28 Temmuz 1808 IV. Mustafa devri. Siyasi istikrarsızlıklar ve darbeler
    1808 Mustafa Rakım'ın celi sülüs ve tuğra'ya yeni üslubunu getirişi
    28 Temmuz 1808 Alemdar Mustafa Paşa'nın müdahalesi, IV. Mustafa'nın tahttan indirilmesi, III. Selim'in katli, II. Mahmud'un tahta çıkması
    28 Temmuz 1808 - 16 Kasım 1808 Alemdar'ın kısa süren sadareti
    29 Eylül 1808 Sened-i İttifak : Devletin ayanlarla uzlaşması
    15-16 Kasım 1808 Yeniçeri Ayaklanması : Alemdarın Sonu
    5 Ocak 1809 İngiltere ile süren savaşın sonu : Kal'a-i Sultaniyye Antlaşması
    1810 II. Mahmud devrinde beşlik "cihadiyye"lerin basılması
    1810 İzmir Jimnasium'unun kurulması; Yesarizade Mustafa İzzet'in ta'lik'e son şeklini verişi
    1812 Vehhabi ayaklanmasının Mehmed Ali Paşa tarafından bastırılması
    1812 Fransız postalarının ilk kuruluşu
    28 Mayıs 1812 Rus Savaşı'nın sonu : Bükreş Antlaşması, Sırbistan'a özerklik verilmesi
    1816 Miloş Obronoviç'in "başknez" olarak tanınması ve Sırbistan'ın özerliğinin temini
    1817 Hüseyin Rıfkı Tamani'nin ölümü
    Şubat - Mart 1821 Eflak ve Mora'da Rum isyanlarının başlaması
    1823 Avru pa ile ticaretin Türk gemileriyle yapılmasına teşebbüs edilmesi
    1824 Rum ayaklanmasını bastırmak üzere Mısır kuvvetlerinin çağrılması
    1824 Fatih Külliyesi'ndeki Darü'ş-Şifa'nın yıkılması; Sultan II. Mahmud'un Talim-i sıbyan adı ile ferman yayınlaması; St. Pierre mektebinin kurulması
    1826 İhtisab müessesesinin düzenlenmesi
    1826 Şinasi'nin doğumu; Mustafa Rakım'ın İstanbul'da vefatı; Ermeni ustalara Nakkaşlık hakkının verilmesi
    14 Haziran 1826 Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'nin kurulması
    7 Ekim 1826 Rusya ile Akkerman Antlaşması'nın akdi
    1827 Osmanlılar'ın İngiliz yapısı ilk buharlı gemiye sahip olmaları
    1827 Tıphane-i Amire'nin kurulması; İlk "Marş-ı Sultani" bestesi (G. Donizetti, II. Mahmud'a)
    1827 Mukataa Hazinesi'nin Hazine-i Amire'den ayrılması
    4 Nisan 1827 İngiltere ile Rusya arasında Yunanistan'ın bağımsızlığına dair Petersburg Protokolü
    Temmuz 1827 Mısır kuvvetlerinin Rum isyanını bastırmaları, Atina'nın teslimi
    20 Kasım 1827 Navarin saldırısı : Osmanlı-Mısır donanmasının yakılması
    26 Nisan 1828 Rusya'nın savaş ilan etmesi
    1829 Ziya Paşa'nın doğumu; Mahmud Celaleddin'in İstanbul'da vefatı; Şevki Efendi'nin İstanbul'da doğuşu
    1829 Deli Teşkilatının kaldırılması
    14 Eylül 1829 Edirne Barışı : Yunanistan'ın bağımsızlığı
    1830 Mühendishane-i Bahri'nin Heybeliada'daki kışlaya taşınması; İshak Efendi'nin Mühendishane başhocalığına getirilmesi; Avrupa'ya talebe gönderilmeye başlanması
    1830 Tiftik keçisinin Güney Afrika'da yetiştirilmeye başlanması
    1830 Katolik ermeni cemaatinin ve kilisesinin resmen tanınması
    1830-1831 Nüfus sayımları
    5 Temmuz 1830 Fransızlar'ın Cezayir'e saldırmaları ve ele geçirmeleri
    1831 İlk saray konservatuarı (Mızıka-i Hümayun ve Saray Harem Orkestrası)
    1831 Timarların kaldırılması (müessese sembolik olarak daha uzun süre devam etti)
    1831-1834 İshak Efendi'nin dört ciltilik Mecmua-i Ulum-ı Riyaziye adlı eserinin basılması
    1 Kasım 1831 İlk gazete Takvim-i Vekayi'nin neşri
    1832 Tıphane-i Amire'nin Şehzadebaşı'ndan Cerrahhane'nin bulunduğu binaya nakledilmesi
    1832 Memuriyette, ilmiyye ve mülkiyyede rütbelerin yatayına eşitlenip derece ve elkabın (titulature) tesbiti
    1832 Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'nın isyanı
    1832 İstanbul-İzmit "posta yolu" nun yapımı
    1832 İngiliz postalarının kuruluşu
    29 Ocak 1832 Topkapı Sarayı'na bitişik Gülhane bahçesinde mevcut binalarda Cerrahhane-i Amire'nin açılması
    12 Aralık 1832 Mısır kuvvetlerinin Konya'da Osmanlı ordusunu yenmeleri

    1833 Feshanenin kuruluşu
    2 Şubat 1833 Mısır kuvvetlerinin Kütahya'ya kadar ilerlemeleri
    5 Nisan 1833 Rus kuvvetlerinin yardım amacı ile Beykoz'a asker çıkartmaları ve Rus filosunun İstanbul'a gelmesi
    Mayıs 1833 Mehmed Ali'nin uzlaşmaya zorlanması : Kütahya Sözleşmesi
    8 Temmuz 1833 Mehmed Ali Paşaya karşı Osmanlı-Rus ittifakı : Hünkar İskelesi Antlaşması, Boğazlar'ın diğer devletlere kapatılması
    18 Eylül 1833 Münchengraetz Antlaşması
    1834 Maçka Kışlası'nda, Mekteb-i Harbiye'nin kurulması
    1834 Mukataat Hazinesi'nin isminin "Mansure Hazinesi" olarak değiştirilmesi
    1835 Hazine-i Amire ile darphanenin birleştirilmesi
    1835-1845 İlk halk konserleri [Tanburi Aleksan Efendi (1815-1864) İstanbul Süleymanpaşa Hanı'ndaki kahvede]
    1836 Başhoca İshak Efendi'nin ölümü
    1836 İslimye Çuka Fabrikası'nın devlet tarafından işletilmeye başlanması
    11 Mart 1836 Umur-ı Hariciye Nezareti'nin kurulması (hatt-ı hümayun tarihi 23 Zilkaade 1251)
    1836 İslimye Çuka Fabrikası'nın devlet tarafından işletilmeye başlanması
    11 Mart 1836 Umur-ı Hariciye Nezareti'nin kurulması (hatt-ı hümayun tarihi 23 Zilkaade 1251)
    26 Kasım 1837 Osmanlı yapımı "Eser-i Hayr" adlı buharlı geminin denize indirilmesi
    1838 Mekteb-i Adli'nin açılması; Üsküdar'da Cemaran adlı Ermeni yatılı yüksek okulunun kurulması; Müderrishane-i Bahri'nin Tersane'deki yeni binasına nakledilmesi; Sultan II. Mahmud'un ilk öğretim alanında yeni bir teşebbüse girişmesi; Sami Efendi'nin İstanbul'da doğuşu
    1838 Maliye Nezareti'nin kurulması ve Hazine-i Amire'nin darphaneden ayrılıp Mansure Hazinesi'yle birleştirilmesi
    1838 Defterdarlığın Maliye Nazırlığı'na çevrilmesi
    24 Mart 1838 Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliyyenin kurulması
    16 Ağustos 1838 İngiliz tüccarına geniş imkanlar tanıyan Balta Limanı Ticaret Muahedesi'nin imzalanması. Bu muahede ile gümrük resmi oranının ihracatta %12, ithalatta %5 olarak tesbiti
    1839 "Kaime-i mutebere-i nakdiyye"nin çıkarılması
    1839 Ali Süavi'nin doğumu; Mekatib-i Rüşdiye Nezareti'nin kurulması; Mekteb-i Tıbbiye'nin Galatasaray'daki yeni binasına taşınması ve mektebin adının Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane olarak değiştirilmesi; Mekteb-i Ulum-ı Edebiye'nin açılması; Notre Dame de Sion Kız Lisesi'nin kurulması
    1839-1844 Dr. Bernard'ın Mekteb-i Tıbbiye nazırlığı dönemi
    1839-1845 Mekteb-i Fenn-i Nücum'un faaliyet dönemi
    24 Haziran 1839 Mehmed Ali ile savaşın tekrar başlaması, Osmanlı kuvvetlerinin Nizip mağlubiyeti
    1 Temmuz 1839 II. Mahmud'un vefatı üzerine Abdülmecid'in tahta çıkması, Osmanlı donanmasının Mehmed Ali'ye teslimi
    3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı'nın ilanı
    3 Mayıs 1840 Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun Fransa'dan mülhem bir biçimde düzenlenmesi ve kabulü (14 Temmuz 1851'de bu kanun, kanun-u cedid olarak tadilatla yeniden yürülüğe girer)
    1840 Gayri müslim tebaadan Avrupa'ya talebe gönderilmeye başlanması
    1840 Tanzimat'ın tatbik edildiği yerlerde temettü vergisi konulma kararı
    1840 Bütün hazinelerin Maliye Hazinesi'ne katılması
    1840 Posta Nezareti'nin kurulması
    21 Aralık 1840 Namık Kemal'in doğumu
    1841 Lübnan olayları
    1841-1906 Ahmed Ali Paşa'nın doğumu. (ressam)
    24 Mayıs 1841 İngiltere'nin yardımıyla Mısır meslesinin halli, Mısır'ın veraset usulü ile Mehmed Ali Paşa'ya bırakılması
    13 Temmuz 1841 Lond
    ra Boğazlar Mukavelenamesi
    1842 Askeri Baytar Mektebi'nin açılması
    1842-1910 Osman Hamdi (ressam, eğitimci, müzeci, arkeolog)
    1843 Hereke Fabrikası'nın kurulması
    1843 Zeytinburnu Demir Fabrikası inşaatına başlanması
    1843 Muhdes kara gümrüklerinin kaldırılması
    1843 Feshane'ye çuka dokuma tezgahlarının ilavesi
    1 Şubat 1844 Tashih-i sikke
    1844 Feshane'de buhar makinelerinin kullanılmaya başlanması
    1845 İzmir'de su kuvvetiyle çalışan kağıt fabrikasının kurulması
    1845 Bahriye Mektebi'nin Heybeliada'daki binasına taşınması; Kadı yetiştirmek için Süleymaniye'de "Muallimhane-i Nüvvab" medresesinin kurulması; Rüşdiyelerin Darü'l-fünun'a öğrenci yetiştiren orta dereceli mektepler olarak kabul edilmesi
    Ocak 1845 Sultan Abdülmecid'in Meclis-i Vala'yı ziyareti
    13 Mart 1845 Meclis-i Muvakkat'ın (Geçici Maarif Meclisi) çalışmalarına başlaması
    10 Nisan 1845 Polis (zabıta) teşkilatının kuruluşu (12 Rebiülevvel 1261 tarihli nizamname)
    1846 Meclis-i Maarif-i Umumiye kurulması; Mekatib-i Umumiye Nezareti'nin kurulması; Başhoca Seyyid Ali Paşa'nın ölümü
    1846 Rus Ticaret Muahedesi
    16 Şubat 1846 Zabtiye müşiriyetinin kurulması
    Darü'l-Fünun kurmada ilk teşebbüs
    1847 Timarlı Sipahi Teşkilatı'nın ilgası
    1847 Telgrafın Beylerbeyi Sarayı'nda denenmesi
    1847 Dersaadet Bankası'nın kuruluşu
    1847 İstanbul'da ilk piyano resitali (Liszt Abdülmecid'e Donizetti'nin Mecidiye Marşı'nı çalıyor); Yeşilköy'de bulunan Ayamama Çiftliğinin ziraat talimhanesi şekline getirilerek ilk pamuk ziaati uygulama eğitiminin burada verilmeye başlanması
    1 Mart 1847 Recaizade Ekrem'in doğumu
    1848 Avrupa'da liberal ihtilaller : Polonya ve Macaristan'da milliyetçi ayaklanmalar
    1848 Protestan Ermeni cemaatinin ve kilisesinin resmen tanınması
    1848 İstanbul'da ilk Sanayi Mektebi'nin kurulmasına teşebbüs edilmesi
    16 Mart 1848 İstanbul'da Darü'l-Muallimin açılması
    18 Kasım 1848 Osmanlı yapımı ilk demir vapurun denize indirilmesi
    1849 Veteriner öğretim faaliyetlerine başlanması; Yesarizade Mustafa İzzet'in İstanbul'da vefatı
    1850 1847'den geçerli sayılmak üzere gümrük resimlerine esas teşkil eden mal fiyatlarında ithalatta %20, ihracatta %16 indirim yapıldıktan sonra gümrük resimlerinin tesbit edilmesi kararı
    1850 Ticaret Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü
    1850 İlk faizsiz kaimenin çıkarılması
    1850 Muallim Naci'nin doğumu
    12 Mart 1850 Darü'l-Maarif'in öğrenime başlaması
    1851 Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü
    1851 Londra Sergisi
    1851 Akademik karakterde ilk ilmi dernek olan Encümen-i Daniş'in açılması
    18 Temmuz 1851 Encümen-i Daniş'in kurulması
    1852 Abdülhak Hamid'in doğumu; İstanbul Şark Cemiyetinin (Societe Orientale de Constantinople) kurulması
    1853 "Mukaddes yerler" meselesi, Rusya'nın tazyikleri ve Kırım Savaşı'nın patlaması
    1853 İstanbul'da I. Abdülmecid tarafından Dolmabahçe Sarayı'nın inşa ettirilmesi
    1854 İlk dış istikraz : Borçlanma devrinin ve alışkanlığının başlaması
    1854 Meclis-i Vala'nın "Meclis-i Ali-yi Tanzimat" ve "Meclis-i Ahkam-ı Adliye'ye" ayrılması
    1854 İhtisab teşkilatının lağvı
    12 Mart 1854 Rusya'ya karşı İngiltere ve Fransa ile ittifak
    1855 Piyanonun yüksek sosyeteye geçişi [Leyla (Saz) Hanım'ın babası Hekimbaşı İsmail Paşa'nın köşküne İtalya'dan getirtilen]
    1855 Gayri müslimlerden alınan "cizye"nin kaldırılması
    1855 Paris Sergisi
    16 Ağustos 1855 İstanbul'da Şehremanetinin kurulması (modern belediye idarelerinin başlangıcı)
    9 Eylül 1855 Osmanlı İmparatorluğu 'nda telgrafın hizmete girmesi
    14 Kasım 1855 Et ve Ekmek dışında hemen bütün maddelerden narhın kaldırılması
    1856 Rusya'nın Asya'da Türk illeri istikametinde fetihlere başlamasının şartlarının oluşması
    1856 Bank-ı Osmani'nin kurulması
    1856 Arap alfabesinin Mors alfabesine uyarlanmasıyla telgrafların Türkçe olarak çekilmeye başlanması
    1856 Islahat Fermanı
    1856-1860 Köstence-Çernevo'da demiryolu hattının yapımı
    1856-1866 İzmir-Aydın demiryolu hattının yapımı
    15 Şubat 1856 İstanbul Tıp Cemiyeti'nin (Societe Medicale de Constantinople) kurulması
    18 Şubat 1856 Islahat Fermanı'nın ilanı
    30 Mart 1856 Paris Barış Antlaşması
    30 Mart 1856 Rusya'nın bozguna uğraması
    30 Mart 1856 Karadeniz'in tarafsız ve silahsız bir hale getirilmesi
    22 Mayıs 1856 İstanbul Tıp Cemiyeti'ne Şahane ünvanının verilmesi ve cemiyetin adının, Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane olarak değişmesi
    1857 Orman Mektebi açılması hususunda ilk teşebbüs
    1857 Cidde olayları ve İngiliz kuvvetlerinin, müslim-gayri müslim çatışmalarına müdahalesi
    1857 Gümrük resminin, eşyanın vardığı değil çıktığı yerde alınması usulünü getiren Mahrec Nizamnamesi'nin yayımlanması
    1857-1862 Beyrut - Şam şosesinin yapımı
    17 Mart 1857 Maarif-i Umumiyye Nezareti'nin kurulması
    6 Kasım 1857 Paris'te Mekteb-i Osmani adında bir Osmanlı mektebinin açılması
    1858 Ceza Kanunname-i Hümayunu'nun kabulü
    1858 Kız rüşdiye mekteplerinin açılması
    1858 Kaimelerin iptali için dış istikraz yapılması
    1858-1859 Emlak, arazi ve temettü vergilerinin ayrılması
    6 Haziran 1858 Arazi Kanunnamesi'nin kabulü
    8 Haziran 1858 Beyoğlu ve Galata'da kurulacak Altıncı Daire-i Belediyye'nin nizamname-yi umumisi (ilk örnek belediye)
    1859 Kaimelerin piyasadan toplanabilmesi için "iane-i umumiyye" toplanması
    1859 Fransızca'dan yapılan ilk şiir tercümesi risalesi, Şinasi'nin Tercüme-i Manzume'sinin neşri
    12 Şubat 1859 Mekteb-i Mülkiyye'nin kuruluşu
    1860 Ticaret mahkemelerinin kuruluşu
    1860 İlk basılı yerli tiyatro, Şinasi'nin Şair Evlenmesi'nin tefrika edilmesi
    1860-1861 Lübnan ve Suriye Olayları
    1860-1861 Lübnan'ın imtiyazlı bir eyalet haline getirilmesi
    22 Ekim 1860 Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayına başlaması
    1861 Abdülmecid'in vefatı ve Abdülaziz'in tahta çıkması
    1861 Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniye'nin kuruluşu
    1861 Usul-i Muhakemat-ı Ticaret Nizamnamesi'nin kabulü
    1861-1866 Rusçuk - Varna demiryolu hattının yapımı
    9 Haziran 1861 Cebel-i Lübnan mutasarrıflığı'nın hususi statüsünün tesbiti ve Cebel-i Lübnan nizamnamesi
    9 Haziran 1861 David Paşa'nın Lübnan'a vali olarak atanması
    29 Nisan 1861 Fransız ve İngilizler'le Kanlıca Ticaret muahedelerinin yapılması. Bu muahede dış ticarette gümrük resmi oranının %8'e yükseltilmesi ve esnaflıkta inhisar sisteminin kaldırılması
    1862 Tuna vilayetinin kuruluşu ve Mithad Paşa'nın vali olarak tayini
    1862 Gümrük resimlerine esas teşkil eden mal fiyatlarında %10 indirim yapıldıktan sonra gümrük resmi alınmaya başlanması
    1862 Kaimelerin piyasadan tamamıyla toplanması
    1862 Altının değerinin 100 kuruş olarak tesbiti
    1862 Roman türünde Batıdan yapılan ilk tercüme, Fenelon'dan Tercüme-I Telemak'ın Yusuf Kamil Paşa tarafından yayınlanması; Cemiyet-I Tıbbiye-i Osmaniye'nin kurulması
    1862 Mahrec-i Aklam'ın kurulması
    20 Temmuz 1862 Mekteb-i Maarif-i Adliye'nin, "Mekteb-i Aklam" adı altında yeni bir şekle sokulması
    8 Ekim 1862 Islah-ı Sanayi Komisyonu'nun teşkil edilmesi
    1863 Abdülaziz'in Mısır'a seyahati
    1863 Mithad Paşa tarafından Niş'te ilk Islahhane'nin (sonraki yıllarda Sanayi Mektebi) kuruluşu
    1863 İstanbul Eczacılık Cemiyeti'nin (Societe de Constantinople) kurulması; Protestan Robert Koleji'nin açılması
    1863 Menafi Sandığı'nın kurulması
    1863 Mektuplara pul yapıştırılmaya başlanması
    1863 Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi'nin kabulü
    13 Ocak 1863 Darü'l-Fünun'da, halka açık serbest konferans şeklinde derslere başlanması
    18 Şubat 1863 Sultanahmet Sergisi'nin (Sergi-i Umumi) açılışı
    1864 Mekatib-i Sıbyan-ı Müslime Komisyonu'nun kurulması; Mekteb-i Harbiye dahilinde Erkan-ı Harp sınıfının açılması; Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye'nin (Darü'ş-Şafaka) kurulması; Saint Joseph okulunun kurulması; İlk basılmış nazariyat kitabı (Haşim Bey'in Mecmu'atü'l-Makamat'ı)
    1864 İyonya adalarının (Yedi Ada Cumhuriyeti'ni oluşturan adalar) İngiltere tarafından Yunanistan'a verilmesi
    1864 Karadan Hindistan'ı Avrupa'ya bağlayan telgraf hattının tamamlanması
    1864 Islah-ı Sanayi Komisyonu'nun kuruluşu
    1864 Nizamiye mahkemelerinin kuruluşu
    1864-1876 Paris'e talebe gönderilmesi
    8 Ekim 1864 Vilayet Nizamnamesi'nin kabulü
    1865 Müstakil Romen kilisesinin kurulması
    1865 İstanbul Birinci Şehir Postası'nın kuruluşu
    1865 Darü'l-Fünun binasının inşasının tamamlanması ve Maliye Nezareti'ne tahsis edilmesi; Mekteb-i Tıbbiye'nin nazırlığına Cemaleddin Efendi'nin getirilmesi
    Eylül 1865 Mekteb-i Osmani'nin lağvedilmesi
    1866 Girit isyanları , Yunanistan ile birleşme faaliyetleri
    1866 Tezkire türünün son örneği olan Hatimetü'l-Eş'ar'ı yazan Fatih'in ölümü; Halid Ziya'nın doğumu
    1866 Mısır veraset usulünün değiştirilmesi
    1866 Ahmed Süreyya Emin Bey'in modelini hazırladığı seri ateşli topla Osmanlılar'ın topçulukta hamle yapması
    1866 Simkeşler Şirketi'nin kuruluşu
    1866 Dahilde sarfedilecek malların rayiç fiyatından %10 indirim yapıldıktan sonra gümrük resimlerinin tesbit edilmesi kararı
    1866-1867 Avusturya'nın Prusya karşısında mağlup olması ve Macaristan ile eşit bir birlik kurması : Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
    1867 Sırbistan'daki son Osmanlı askeri temsiliyetinin ortadan kaldırılması, Sırp kalelerinin tahliyesi
    1867 Rüşdiyelere gayri müslim talebe alınmaya başlanması; Beyrut Amerikan Üniversitesi'nin kurulması
    1867 Mısır Valisi İsmail Paşa'nın "hıdiv" olması
    1867 Genç Osmanlılar'ın Avrupa'ya kaçmaya başlamaları
    1867 Yabancılara mülk edinme hakkının verilmesi
    1867 Bahriye Nezareti'nin Kuruluşu
    1867 Saraçlar Şirketi'nin kuruluşu
    1867 Menafi Sandığı'nın bütün vilayet ve sancak merkezlerine yayılması
    1867-1876 İzmir Rıhtımı'nın inşası
    22 Şubat 1867 Eğitim sahasında Fransız notasının verilmesi
    8 Haziran 1867 Mısır'a hıdivlik statüsünün verilmesi
    21 Haziran 1867 Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati
    1868 Ali Paşa'nın Girit isyanlarını teskin etmesi ve Girit'e özerk bir statü verilmesi
    1868 Galatasaray Sultanisi'nin açılması
    1868 İstanbul Emniyet Sandığı'nın kurulması
    1868 Demirciler ve Dökümcüler şirketlerinin kuruluşu
    1868 Yunan postasının kapatılması
    1868 Feshane'nin modern bir dokuma fabrikası haline getirilmesi
    1868 Darü'l-Muallimin-i Sıbyan'nın açılması; Mekteb-i Hiref ve Sanayi'nin kurulması; Sanayi Mektebi'nin kurulması
    1 Mart 1868 Adliye Nezareti'nin kurulması
    1 Nisan 1868 Şura-yı Devlet'in teşekkülü ve Divan-ı Ahkam-ı Adliyye'nin ayrı bir temyiz organı olarak ayrılması
    1 Eylül 1868 Mekteb-i Sultani'nin açılması
    1869 Süveyş Kanalı'nın açılması
    1869 Osmanlı Ordusu'nun Nizamiye, Redif ve Mustahfız diye üç bölüme ayrılması
    1869 Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin ilk kitabının kabulü
    1869 Mekteb-i Harbiye dahilinde bir Baytar sınıfının açılması
    8 Nisan 1869 İkinci Darü'l-Fünun binasının inşasının tamamlanması ve Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin kurulması
    26 Ağustos 1869 Turuk Nizamnamesi'nin kabulü
    2 Eylül 1869 Maarif-i Umumiyye Nizamnamesi ile ilk ve orta tedrisatın düzenlenmesi
    Ekim 1869 Darü'l-Fünun-ı Osmani'de talebe kaydına başlanması

    1870 Müstakil Bulgar kilisesinin kurulması ve Bulgarlar'ın Rum Patrikhanesi'nin nüfuzundan çıkmaları
    1870 Fransa'nın, Almanya ve Prusya Savaşı'nda ağır mağlubiyet alması
    1870 Cenab Şehabeddin'in doğumu; Batılı tarzda ilk roman hikaye türünde, Ahmed Midhat'ın Su-i Zan-Esaret adlı kitabının neşri; Mühendishane'nin Maçka Harbiye Mektebi içerisinde topçu ve istihkam sınıflarında eğitim faaliyetlerine devam etmesi; Sıbyan mekteblerinin ıslahı ve iptidai adı altında yeni mekteplerin açılması; Darü'l-Fünun'ı Osmani'yi teşkil eden şubeler arasında "İlm-i hukuk" şubesinin de yer alması; Tıp eğitiminin Türkçe yapılmaya başlanması
    1870 Karadeniz'in tekrar silahlandırılması ve Rusya'nın Paris Antlaşması'nın hükümlerini tanımaması
    1870 Darülfünunun açılması teşebbüsü
    1870-1927 Kemaledin Bey (mimar)
    20 Şubat 1870 Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin büyük bir merasimle açılması
    26 Nisan 1870 Darü'l-Muallimat'ın açılması
    2 Temmuz 1870 Kavanin ve Nizamat Dershanesi'nin açılması
    Ekim 1870 Darü'l-Fünun müdürü Tahsin Efendi'nin umuma açık konferanslar (ders-I'am) tertip etmesi
    1871 Sadrazam Ali Paşa'nın vefatı
    1871 Saint-Esprit okulunun kurulması
    1871 Abdülaziz'in şahsi idaresinin artması, Mahmud Nedim Paşa sadareti
    1871 Dersaadet Tahvilat Borsası Nizamnamesi'nin yayımlanması
    1871 Posta ve Telgraf nezaretlerinin birleştirilmesi ve İkinci Posta Nizamnamesi'nin neşri
    22 Ocak 1871 İdare-yi Umumiyye-i Vilayat Nizamnamesi
    13 Eylül 1871 Şinasi'nin ölümü
    1872 Emniyet Sandığı'nın şubelerinin açılması
    1872 Darü'l-Maarif idadisinin kurulması; Maadin Mektebinin kurulması
    1873 Meclis-i Tetkikat-ı Şer'iyye'nin kuruluşu
    1873 Mehmed Akif'in doğumu; Türkçe ilk modern tıp lugatı olan Lügat-ı Tıbbiye'nin neşredilmesi; Sava Paşa'nın yeni bir Darü'l-Fünun kurmakla görevlendirilmesi; Darü'l-Fünun-ı Osmani'nin kapanması
    Haziran 1873 Mekteb-i Sultani'nin, Gülhane Bahçesi'ndeki Saray'a bitişik binalara nakledilmesi
    1874 Rusya'nın kışkırtmaları ve Panislavist faaliyetlerin artması
    1874 Hukuk Mektebi, Mülkiye Mühendis Mektebi ve Edebiyat Mektebi'nden oluşan Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin açılması; İstanbul Darü'l-Muallimi'nin açılması; İlk basılmış nota (Notacı Emin Efendi, 1845-1907)
    1874 Kara gümrüklerinin lağvı
    1874 Islah-ı Sanayi Komisyonu faaliyetinin durdurulması
    1874-1875 Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin eğitime başlaması; Osmanlı İmparatorluğu 'nda sivil mühendislik eğitiminin başlaması
    1875 Bosna-Hersek isyanları
    1875 Askeri rüşdiye mekteplerinin açılması; Mora Yenişehir İdadisi'nin açılması
    1876 Bulgar isyanları
    1876 Karadağ'ın Osmanlı Devleti 'ne savaş ilanı
    1876 Abdülaziz'in tahttan indirilmesi, V. Murad'ın tahta çıkması, hal'i ve Abdülhamid'in cülusu
    1876 Meşrutiyet'in ilanı
    1876 İstanbul'da Balkan krizini görüşmek üzere internasyonal bir konferansın toplanması : Tersane Konferansı
    1876 İstikrazların mürettebat ödemelerinin durdurulması
    1876 Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye'nin son kitabının kabulü
    1876 Edebi roman hüviyetinde ilk eser olan, Namık Kemal'in İntibahı'nın neşri; İzmir ve Manastır'da yaıtılı idadiler açılması
    23 Mart 1876 Ziya Gökalp'in doğumu
    23 Aralık 1876 I. Meşrutiyet'in (Kanun-ı Esasi) ilanı
    1877 Rusya'nın tecavüzü ve Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması: Balkanlar'ın ve Doğu Anadolu'nun Rus işgaline uğraması
    1877 Mahrec-i Aklam'ın Mekteb-i Mülkiye'nin idadi sınıflarıyla birleştirilmek suretiyle kaldırılması; Mekteb-i Tıbbiye'nin tekrar Gülhane'ye nakledilmesi; Fenn-i Resim ve Mimari Mektebi'nin kurulması
    1877-1878 Darü'l-Fünun ve Mekteb-i Sultani'nin bir yıl eğitime ara vermesi
    19 Mart 1877 İlk Meclis-i Meb'usan'ın içtimaı (o yılın 28 Haziran'ına kadar çalışır)
    25 Eylül 1877 Dersaadet Belediye Kanunu (Meclis-i Mebusan'da müzakere edilerek kabul edilir)
    5 Ekim 1877 Vilayet Belediye Kanunu'nun kabulü
    13 Aralık 1877 Meclis-i Meb'usan'ın süresiz tatili
    1878 Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları imzalanması
    1878 Sırbistan, Karadağ ve Romanya'nın müstakil birer devlet olmaları
    1878 Bulgaristan Prensliği'nin ortaya çıkması
    1878 Ermeni meselesinin zuhuru
    1878 Ali Suavi'nin öldürülmesi
    1878 Kıbrıs'ın İngiltere tarafından ele geçirilmesi
    1878 Bosna ve Hersek'in Avusturya-Macaristan'ın işgal ve idaresine terki
    1878 Makedonya meselesinin ortaya çıkması
    13 Şubat 1878 Meclisin kapatılması
    Ekim 1878 Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin tekrar eğitime başlaması
    1879 II. Abdülhamid devrinde basılan kaimelerin toplatılıp imha edilmesi
    1879 Mehakim-ı Nizamiye Teşkilatı Kanunu'nun kabulü
    1879 Mekatib-i Sıbyaniye Dairesi'nin kurulması; Maarif merkez teşkilatının yeniden düzenlenmesi
    1879 Usul-ı Muhakemat-ı Cezaiyye Kanunu'nun kabulü
    1880 Vergi reformu
    1880 Yafa-Kudüs demiryolu hattının tamamlanması
    1880 İlk köy romanı, Ahmed Midhat'ın Bahtiyarlık'ının neşri; Darü'l-Fünun-ı Sultani Turuk u Maabir Mektebi'nin ilk mezunlarını vermesi
    1880 Usul-ı Muhakemat-ı Hukukiyye Kanunu'nun kabulü
    13 Mart 1880 İstanbul'da bir kız idadisinin açılması
    17 Mayıs 1880 Ziya Paşa'nın ölümü
    Ekim 1880 Darü'l-Fünun-ı Sultani Hukuk Mektebi'nin ilk mezunlarını vermesi
    20 Aralık 1880 Darü'l-Fünun-ı Sultani'nin ilk mezunlarını vermesi; Journal de la Societe de Pharmacie de Contantinople'un yayınlanması; Cemiyet-I İlmiye'nin kurulması
    1881 Mustafa Kemal'in Doğumu (ATATÜRK)
    1881 Mısır'ın İngilizler tarafından işgali
    1881 Düyun-ı Umumiyye idaresinin kurulması
    1881 Mühendishane'de mümtaz sınıf adı altında yeni bir sınıf teşkil edilmesi; Darü'l-Fünun-ı Sultanı Turuk u Maabir Mektebi'nin faaliyetlerinin son bulması; Orman ve Maadin Mektepleri'nin birleştirilmesi
    1882 Tunus'un Fransızlar tarafından işgali
    1882 Muharrem Kararnamesi'nin neşri
    2 Ocak 1882 Sanayi-i Nefise Mektebi'nin kurulması ve Osman Hamdi Bey'in müdür olması
    1883 Osmanlı ordusunun Prusya askeri heyeti tarafından ıslahına başlanması
    20 Haziran 1884 Mülkiye Mühendis Mektebi kurulması
    1 Kasım 1884 Mülkiye Mühendis Mektebi'nin Mühendishane-I Berri-I Hümayun'un bir odasında eğitimine başlaması
    2 Aralık 1884 Yahya Kemal'in doğumu
    1885 Doğu Rumeli'nin Bulgaristan tarafından ilhakı
    1885 Abdülhak Hamid'in Makber'inin neşri
    18 Eylül 1885 Doğu Rumeli eyaleti valiliğinin Bulgaristan prensine verilerek bu bölgedeki kontrolün zayıflaması
    1886 Adana-Mersin demiryolu hattının tamamlanması
    1886 Maarif Nezareti'ne bağlı olarak Mekatib-i Gayri müslime ve Ecnebiye Müfettişliği'nin kurulması
    1886 Adana-Mersin demiryolu hattının tamamlanması
    1886 Maarif Nezareti'ne bağlı olarak Mekatib-i Gayri müslime ve Ecnebiye Müfettişliği'nin kurulması
    1886-1887 Darü'l-muallimin'in yatılı hale getirilmesi
    1887 Yedikule Havagazı Fabrikası'nın kurulması
    1887 Ahmed Haşim'in doğumu; Şevki Efendi'nin İstanbul'da vefatı
    5 Şubat 1887 Beşir Fuad'ın intiharı
    1888 Haydarpaşa-İzmir-Ankara demiryolu imtiyazının Almanlar'a verilmesi
    1888 Beyrut'ta Saint Joseph Katolik Tıp Mektebi'nin açılması; Baytar sınıfının tekrar Harbiye Mektebi bünyesine alınması
    2 Aralık 1888 Namık Kemal'in ölümü
    1889 İttihad-ı Osmanı Cemiyeti'nin (İttihat ve Terakki) kurulması
    1889 İdadi öğrenimine dayanan dört yıllık bir Mülkiye Baytar Mektebi'nin kurulması
    27 Mart 1889 Yakup Kadri'nin doğumu
    1890 Bulgar Makedonya ve Anadolu'da Ermeni ihtilal çetelerinin faaliyetlerini arttırmaları
    1891 Mülkiye Baytar Mektebi'nin Halkalı Ziraat Mektebi'ne yatılı olarak nakledilmesi
    1891 Yol inşaatında bedenen çalışma mecburiyetinin paraya çevrilmesi
    1891 Kadıköy - Kurbağalıdere Havagazı Fabrikası'nın kurulması
    1891 Hereke Fabrikası'nın halı kısmının açılması
    3 Kasım 1891 Darü'l-Muallim'in aliye şubesi açılması
    1892 Haydarpaşa-İzmit demiryolu hattının işletmeye açılması
    1892 Orman ve Maden Mektebi'nin kapatılması; II. Abdülhamid tarafından Yıldız'da porselen atölyelerinin kurulması
    1893-1896 İstanbul-Selanik demiryolu hattının yapımı
    1894 Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi'nin ilk veteriner mezunlarını vermesi; İmmaculée Conseption veya St Marie okulunun kurulması; İlk basılmış musiki lugatı (Hoca Kazım Bey'in Musiki Istılahatı)
    1894 Sasun'da Ermeni olayları
    1894 Selanik-Manastır demiryolu hattının tamamlanması
    1895 İstanbul'da Ermeni olayları, yabancı devletlerin Ermeniler lehinde müdahaleleri
    1895 Galata Rıhtımı inşaatının tamamlanması
    1895 Gayri müslim okullarına Türkçe muallimi tayininin kararlaştırılması
    1895 Baruthane-i Amire'de dumansız barut imal edilmesi
    14 Şubat 1895 Sadrazam Said Paşa'nın beş fakülteden "darü'l-icaze" oluşan bir darü'l-fünun kurma teklifi
    1896 Tevfik Fikret'in Servet-i Fünun'un edebi sayfalarının idareciliğini yüklenmesiyle Edebiyat-ı Cedide devrinin başlaması
    1896 Ermenilerin Osmanlı Bankası'nın İstanbul şubesine saldırmaları
    1896 Girit isyanının alevlenmesi
    1896 Eskişehir-Konya demiryolu hattının tamamlanması
    1897 Yunan kuvvetlerinin Girit'e çıkması, Yunan çetelerinin Rumeli'deki Osmanlı sınırlarına saldırmaları
    17 Nisan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı ve Osmanlı zaferi
    1898 Girit meselesinin devam etmesi; adaya muhtariyet verilmesi Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesi, Yunan prensi Yorgi'nin vali olarak kabul edilmesi
    1899 Bağdat demiryolu imtiyazının Almanlar'a verilmesi
    1899 Arifiye-Adapazarı demiryolu hattının açılması
    1900 Hicaz demiryolunun inşasına girişilmesi
    1900 İstanbul Rıhtımı inşaatının tamamlanması
    31 Ağustos 1900 Darü'l-Fünun-ı Şahane'nin kurulması
    1901 Servet-i Fünun dergisinin geçici olarak kapatılmasıyla Edebiyat-ı Cedide topluluğunun dağılması; Lügat-ı Tıbbiye'nin ikinci baskısının yapılması; Vidinli Tevfik Paşa'nın ölümü
    1901 Makedonya'da çete faaliyetlerinin artması, büyük devletlerin müdahaleleri
    1901-1908 Hicaz demiryolu hattının yapımı
    1902 Yemen isyanlarının tekrar başlaması
    1902 Hereke Fabrikası'na çuka ve şayak tezgahlarının eklenmesi
    23 Kasım 1902 Makedonya'da Bulgar İhtilal Cemiyeti'nin faaliyeti
    23 Kasım 1902 Cum'a-ı Bala ayaklanması
    23 Kasım 1902 Makedonya'ya özel ıslahat planı hazırlanması
    8 Aralık 1902 Hüseyin Hilmi Paşa'nın geniş yetkilerle "umumi müfettiş" olarak Makedonya'ya tayini
    1903 İdadilerin altı yıla çıkarılması
    2-3 Ağustos 1903 İlinden (Aya ilya yortusu günü) isyanı
    2-3 Ağustos 1903 Bulgar-Osmanlı Savaşı tehlikesinin doğması
    31 Ağustos 1903 Şam Mekteb-i Tıbbiyesi'nin kurulması
    Eylül 1903 Mürzsteg Programı : Makedonya'ya muhtariyet verilmesi
    1904 Haydarpaşa Rıhtımı'nın tamamlanarak işletmeye açılması
    1905 Hereke Fabrikası'nda fes imalatına başlanması
    21 Temmuz 1905 Ermeniler'in II. Abdülhamid'e bombalı saldırı tertiplemeleri
    1906 Akabe olayları ve Akabe krizi
    1908 Beykoz Deri Fabrikası'nın Harbiye Nezareti'ne bağlanması
    1908 Osmanlı Eczacı İttihat Cemiyeti'nin kurulması; Osmanlı Cemiyet-i İlmiye-i Baytariyesi'nin açılması; Osmanlı Mühendis ve Mimar Cemiyeti'nin kurulması
    23 Temmuz 1908 II. Meşrutiyet'in ilanı
    5 Ekim 1908 Avusturya- Macaristan'ın Bosna-Hersek'i ilhak ettiğini ilan etmesi.
    6 Ekim 1908 Girit Rumları'nın adayı Yunanistan'a bağladıklarını ilan etmeleri
    17 Aralık 1908 II. Meşrutiyet dönemi ilk Meclis-i Meb'usanının toplanması
    1909 Adana'da Ermeniler'in ayaklanmaları
    1909 Gayri müslimlere "bedel" yerine askerlik hizmeti konulması
    1909 Fecr-i-Ati edebi topluluğunun kuruluşu; Cemiyetler Kanunu'nun çıkması; Dişhekimliği Okulu'nun açılması; Orman Mekteb-i Alisi adı altında yeni bir okul açılması; Mekteb-i Tıbbiye'nin, Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye ile birleştirilerek Haydarpaşa'ya nakledilmesi; Muallimhane-i Nüvvab'ın Medresetü'l-Kuzat adını alması; Mülkiye Mühendis Mektebi'nin Nafıa Nezareti'ne bağlanması ve Mühendis Mekteb-i Alisi adını alması
    1909-1910 Osmanlı Mühendis ve Mimar Mecmuası'nın çıkması
    27 Şubat 1909 Usul-i Muhasebe-ı Umumiyye Kanunu'nun kabul edilmesi
    13 Nisan 1909 31 Mart Olayı
    19 Nisan 1909 Hareket Ordusu'nun Yeşilköy'e varması, İstanbul'daki kargaşayason vererek düzeni sağlaması
    27 Nisan 1909 II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesi, V. Mehmed Reşad'ın tahta çıkarılması
    21 Ağustos 1909 Darü'l-Fünun-ı Şahane'nin Vezneciler'deki Zeynep Hanım konağına taşınması
    17 Aralık 1909 Meclisin açılması
    1910 Arnavutlar'ın ayaklanmaları
    1910 Dahili gümrüklerin tamamen kaldırılması
    1910 Vilayet merkezlerindeki bir kısım idadilerin "lise"ye dönüştürülmeye başlanması; ilk çalgı metodu (Ali Salahi Bey, Kendikendine Ud Öğrenme Usulü, Matbaa-ı Amire).
    1911 Sultan Reşad'ın Arnavutlar'ı teskin için Rumeli seyahatine çıkartılması
    1911 İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi'ye saldırması ve işgali
    1911 Gayri müslim cemaatlerin birleşerek mektepleri konusunda yeni bir düzenleme istemeleri; 78 devirli ilk plaklar (Tanburi Cemil, Orfeon Record)
    1911-1912 Osmanlı İtalyan Savaşı
    1912 Yeşilköy Hava Uçuş Okulu'nun Açılışı
    1912-1913 Balkan devletlerinin Osmanlı-İtalyan Savaşı'ndan istifade etmek istemeleri : Balkan Savaşı
    18 Ocak 1912 Meclis-i Meb'usan'ın feshi
    25 Mart 1912 Türk Ocaklarının kurulması
    18 Nisan 1912 II. Dönem Meclis-i Meb'usan'ın toplanması
    18 Nisan 1912 İtalyanlar'ın Rodos, Oniki Ada ve Çanakkale Boğazı'na tecavüzleri
    5 Ağustos 1912 II. Dönem Meclis-i Meb'usan'ın feshi
    22 Temmuz 1912 Gazi Ahmed Muhtar Paşa hükümeti : Büyük Kabine
    Eylül - Ekim 1912 I. Balkan Savaşı
    15 Ekim 1912 Trablus ve Bingazi'nin İtalya'ya terki : Ouchy Antlaşması, Rodos ve Oniki Ada'nın İtalya elinde kalması
    29 Ekim 1912 Kamil Paşa'nın sadareti
    29 Kasım 1912 Arnavutluk'un istiklalini ilan etmesi
    1913 Liselerin mevcut idadilerin yerini alması
    23 Ocak 1913 Babıali Baskını : Mahmud Şevket Paşa'nın sadareti
    13 Mart 1913 Muvakkat İdare-i Umumiyye-i Vilayet Kanunu (kanun meclisten geçmeden yürürlüğe girer)
    30 Mayıs 1913 I. Balkan Savaşı'nın sona ermesi
    11 Haziran 1913 Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'nın öldürülmesi, Said Halim Paşa'nın sadareti
    29 Haziran 1913 Balkan devletleri arasında savaş : Osmanlı mirasının paylaşılmasının kanlı kavgası
    21 Temmuz 1913 Edirne'nin geri alınması
    29 Ağustos 1913 Osmanlı-Bulgar barışı : İstanbul Antlaşması
    14 Kasım 1913 Osmanlı-Yunan barışı : Atina Antlaşması
    14 Aralık 1913 Osmanlı ordusunun Almanya tarafından ıslahı
    1914 Ecnebi postalarının hepsinin kapatılması
    1914 Dış ticarette gümrük resmi oranının %15'e çıkarılması
    1914 Islah-ı Medaris Nizamnamesi
    1914 Diş Hekimleri Mezunin ve Talebe Cemiyeti'nin kurulması; Türk Bilgi Derneği'nin kurulması; Medreset'ül-Hattatin'in kurulması; Dar'ül-Hilafeti'l-Aliyye Medreseleri'nin kurulması; Medresetü'l-Hattatin'in İstanbul'da açılışı; Medresetü'l-Hattatin'in açılışı; İlk resmi müzik ve tiyatro okulu (Darü'l-Elhan)
    8 Şubat 1914 Anadolu'da Ermeni talepleri doğrultusunda ıslahatı öngören Osmanlı-Rus Antlaşması ("Muamele")
    14 Mayıs 1914 III. Dönem Meslis-i Meb'usan
    28 Haziran 1914 Avusturya-Macaristan veliahdının Saraybosna'da öldürülmesi
    28 Temmuz 1914 Avusturya Macaristan'ın Sırbistan'a savaş ilanı
    1 Ağustos 1914 Almanya'nın Rusya'ya savaş ilanı
    2 Ağustos 1914 Meclis-i Meb'usan'ın süresiz tatili (IV. Ve son dönem meclis 12 Ocak 1920'de toplanacak ve 2 Nisan 1920'de İstanbul'un işgali üzerine dağıtılarak mebuslar sürgüne yollanacak)
    2 Ağustos 1914 Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak antlaşmasının imzalanması
    4 Ağustos 1914 Almanya'nın Fransa'ya, İngiltere'nin Almanya'ya savaş ilanı : I. Cihan Savaşı'nın başlaması
    10 Ağustos 1914 Alman savaş gemilerinin (Yavuz ve Midilli) Boğazlardan geçmelerine izin verilmesi
    9 Eylül 1914 1 Ekim tarihinden geçerli olmak üzere kapitülasyonların kaldırılması
    12 Eylül 1914 İnas Darü'l-Fünun'unun kurulması
    29 Eylül 1914 İslah-ı Medaris Nizamnamesi'nin yayınlanması
    29 Ekim 1914 Karadeniz'e açılan Osmanlı filosunun Rus limanlarını topa tutması
    Kasım - Aralık 1914 Enver Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Sarıkamış felaketi
    3 Kasım 1914 Rusya'nın Osmanlı Devleti 'ne savaş ilanı
    5 Kasım 1914 İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti 'ne savaş ilanı
    11 Kasım 1914 Osmanlı Devleti 'nin İtilaf Devletleri'ne savaş ilanı
    14 Kasım 1914 Cihad-ı Ekber ilanı
    14 Kasım 1914 İnas Sanayi-I Nefise Mektebi'nin açılması
    18 Aralık 1914 Mısır'ın İngiltere himayesinde bir "krallık" haline getirilmesi, Osmanlı Devleti 'nin hukukuna son verilmesi
    1915 Evrak-ı nakdiyye çıkarılması
    1915 Gümrük resmi oranının %30'a yükseltilmesi
    1915 Mekteb-i Tıbbiye'nin Darü'l-Fünun'a bağlanarak bugünkü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne dönüşmesi
    Ocak - Şubat 1915 Cemal Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Mısır seferi : Kanal hezimeti
    Ocak - 18 Mart 1915 Müttefiklerin Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışması : Çanakkale Savaşları
    27 Mayıs 1915 Doğu Anadolu'da Ruslar'la işbirliği yapan Ermeni nüfusun iç bölgelere taşınması : Tehcir
    1916 Hicaz ve Mekke'nin kaybı
    1916 İzmit Dokuma Fabrikası'nın kapanması
    1916 Tevhid-i Meskukat Kanunu
    1916 Dar'ül-Hilafeti'l-Aliyye Medreseleri üstünde Medresetü'l-Mütehassısın adı altında bir ihtisas medresesi kurulması; İlk Musiki cemiyeti (Darü't-Talim-i Musiki)
    1917 Yıldırım Orduları Grubu'nun kurulması
    1917 Irak ve Suriye cephelerinin çöküşü
    1917 Rusya'da Bolşevik ihtilalinin çıkması ve çarlığın sonu
    1917 Cemaat mahkemelerinin kaza yetkisinin kaldırılışı
    1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin kabulü
    25 Mart 1917 Şer'iyye mahkemelerinin Adliye Nezaretine bağlanması
    6 Nisan 1917 Amerika Birleşik Devletleri'nin savaşa iştiraki ve Almanya'ya savaş ilanı
    1918 Şam Mekteb-i Tıbbiyesi'nin Beyrut'un işgali neticesinde kapanması; Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın ölümü
    3 Mart 1918 Brest Litowsk Antlaşması
    3 Temmuz 1918 Sultan Reşad'ın vefatı ve Vahdeddin'in tahta çıkması
    2 Ekim 1918 Bulgaristan'ın savaştan çekilmesi
    8 Ekim 1918 Sadrazam Talat Paşa'nın istifası, Ahmed İzzet Paşa'nın sadareti
    30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nin imzalanması
    3-4 Kasım 1918 Almanya ve Avusturya'nın savaştan çekilmeleri
    8 Kasım 1918 İzzet Paşa'nın istifası ve Tevfik Paşa'nın sadareti
    13 Kasım 1918 İtilaf Devletlerinin İstanbul önlerine gelerek şehri teslim almaları
    1919 Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin ilgası
    1919 İstanbul Darü'l-Fünun-un bir ıslahat programı ile Osmanlı Darü'l-Fünun-u adıyla yeniden canlandırılmaya çalışılması; Harbiye Mektebi'nin adının "Muhtelit Harbiye Mektebi" olması
    4 Mart 1919 4 Mart 1919 Damat Ferid Paşa'nın sadareti: Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin iktidara geçmesi
    15 Mayıs 1919 Yunanlılar'ın İzmir'i işgali ve Batı Anadolu'da ilerlemeleri
    19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul Hükümeti tarafından Anadolu'ya gönderilmesi
    23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi
    4 Eylül 1919 Sivas Kongresi
    2 Ekim 1919 Damat Ferid'in istifası ve Ali Rıza Paşa'nın sadareti
    22 Ekim 1919 Amasya Protokolü
    24 Ekim 1919 Çıkarılan yeni bir nizamname ile fakültelere "medrese" denmeye başlanması ve Darü'l-Fünun'un ilmi muhtariyeti haiz olduğunun tasdik edilmesi
    29 Kasım 1919 Misak-ı Milli : Milli gaye ve hedeflerin, milli sınırların belirlenerek ilanı
    1920 Mektebi Harbiye'nin Ankara'da "Sunuf-ı Muhtelife Zabit Namzetleri Talimgahı" olarak açılması; İnas Darü'l-Fünun-un lağvedilmesi
    16 Mart 1920 İtilaf işgal kuvvetlerinin İstanbul'daki resmi binalara girmeleri, meclisin dağıtılması ve kapanması, mebusların Anadolu'ya kaçmaları, ele geçenlerin İngilizler tarafından sürülmesi
    5 Nisan 1920 Ferid Paşa'nın sadareti
    11 Mayıs 1920 Ferid Paşa hükümetinin Mustafa Kemal'i idama mahkum etmesi ve askerlikten tardı
    10 Ağustos 1920 İstanbul Hükümeti'nin Sevr Antlaşması'nı imzalanması
    2-3 Aralık 1920 Gümrü Antlaşması'nın imzalanması
    1921 Edebiyat ve Fen Fakültelerinde karma eğitime geçilmesi; askeri ve mülki baytar mekteplerinin "Baytar Mekteb-i Alisi" adı altında birleştirilmesi; Salih Zeki'nin ölümü
    27 Ocak - 12 Şubat 1921 Londra Konferansı : Anadolu için söz söyleme hakkının Ankara Hükümeti'nde olduğunun tespiti
    31 Mart 1921 II. İnönü Zaferi
    3 Eylül 1921 Sakarya Meydan Savaşı
    20 Eylül 1921 Fransa ile barış
    1922 Türk Diş Tabipleri Cemiyeti'nin kurulması; Hukuk ve Tıp Fakültelerinde karma öğretime geçilmesi
    27 Ağustos 1922 Büyük Taarruz : işgalci Yunan kuvvetlerinin imhası
    30 Ağustos 1922 Büyük Zafer : Yunan Başkumandanı'nın esir edilmesi
    9 Eylül 1922 İzmir'in kurtuluşu
    11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi
    1 Kasım 1922 Saltanatın ilgası
    16 Kasım 1922 Sultan Vahdeddin'in yurtdışına çıkması
    16 Kasım 1922 Abdülmecid Efendi'nin halife olarak seçilmesi
    1923 Birinci ilmi heyet'in Ankara'da toplanması; Darü'l-muallim'in Yüksek Muallim Mektebi adını alması
    24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması
    25 Eylül 1923 Mekteb-i Harbiye'nin Ankara'dan İstanbul'daki eski Harbiye binasına nakledilmesi
    13 Ekim 1923 Ankara'nın başşehir olarak kabulü
    29 Ekim 1923 Cumhuriyet'in ilanı
    3 Mart 1924 Hilafetin ilgası ve Osmanlı hanedan mensuplarının yurtdışına çıkartılmaları

     

    Design in CSS by TemplateWorld and sponsored by SmashingMagazine
    Blogger Template created by Deluxe Templates